TÜRK SİBER SAVUNMA KUVVETLERİ
  II. Muratın İstanbul Muhasarası
 
Bizans İmparatoru İkinci Manuel'in, Çelebi Sultan Mehmet'in vefatından sonra Mustafa Çelebi'yi salıvermesi ve onunla anlaşarak Osmanlı Devleti 'nin basına büyük bir gaile açması, Sultan Murad'ın kendisinden önce beş defa kuşatılmış bulunan ve hiç birinde de alınamayan İstanbul, dolayısıyla Bizans problemine bir çare düşünmesine sebep olmuştu. Mustafa Çelebi isyanını, fazla kardeşkanı dökülmeden basarîli bir şekilde atlatan Murad, Bizans'ın devamlı surette oynadığı ikiyüzlü rolüne son vermek istiyordu. Sultan Murad'ın, amcasına karsı olan galibiyeti, Bizans İmparatoru'nu korkutmuştu. Mustafa Çelebi'yi serbest bırakıp onu Murad'la mücadeleye tahrik ederken, Osmanlılar'ın senelerce kardeş kavgaları ile kanlarını akıtıp zayıflayacaklarını düşünen imparatorun hesaplan tam anlamıyla gerçekleşmemişti. Hâlbuki bütün ricalara ve kendisine sağlanmaya çalışılan menfaatlere rağmen Bizans İmparatoru Manuel, Mustafa Çelebi'ye yardımı daha kârlı bulmuş olacak ki, İkinci Sultan Murad'ın bütün tekliflerini red edecek ve hatta Sultan Murad'ın elçisi olan Çandarli zade İbrahim Paşa'yı dinleme nezaketinde bile bulunmayacaktı. Gerçi Osmanlılar, başlangıçta imparatorun düşündüğü şekilde ikiye ayrılmakla beraber, bu ikilik davası, kısa sürmüş ve hemen kansız denecek şekilde sona ermişti. Hatta fazla zayiat verilmeden halledildiğinden kuvvet kaybına da uğranılmamıştı. Mustafa Çelebi hadisesinin bastırıldığı ve şehzadenin bertaraf edildiği haberini alan ihtiyar Manuel ile saltanat ortağı olan oğlu VIII. Ioannis'i bir telaş alır. Bu sebeple görünüşte Murad'ı tebrik etmek, fakat gerçekte durumu öğrenmek ve aradaki soğukluğu giderip dostluğa çevirmek için Bizans asilzadelerinden Lakanas ve Marko Ganis adlarında iki elçi gönderirler. Bu elçiler, bütün kabahati Bayezid Paşa'ya yüklerler. Onlara göre Sultan Mehmed (Çelebi Mehmed)'in vasiyetine rağmen, Bayezid, bu çocukları vermediği gibi elçileri de kovmuştu. Sultan Murad, bu iddiada bulunan elçileri huzuruna kabul etmediği gibi hediyelerini de red eder. Öyle anlaşılıyor ki Sultan Murad ise Bizans'ın bu ikiyüzlülüğüne kanmamış, başka devletlerden tebrik için gelen heyetleri kabul ettiği halde İstanbul ile ilgili hazırlıklarını tamamlayıncaya kadar Bizans elçilerini kabul etmemişti. Fakat bütün hazırlıklarını tamamlayınca elçileri huzuruna çağırarak İmparatorlarının yanına dönmelerini ve yirmi bin askerin basında olarak cevabini bizzat kendisinin getireceğini söylemelerini emr etmişti. Bu hareketle Sultan Murad, artik imparatora hesap sorma zamanının geldiğini kendisine bildirmiş oluyordu. Gerçekten de hazırlıklar tamamlandıktan sonra Sultan Murad 1422 senesi Haziran ayında önce on bin kişilik bir kuvvet ile Mihaloglu Mehmed Bey'i İstanbul çevresini vurmak üzere göndermişti. Bunun arkasından da bizzat kendisi yirmi bin kişilik bir ordu ile hareket eder. 20 Haziran'da İstanbul önüne gelen ordu, Yıldızlıkapı'dan Haliç'e kadar şehri karadan kuşatır. Osmanlı donanması da bu kuşatmada hazır bulunur. Osmanlı ordusunda top ta vardı. Surlara hücum etmek ve onları asmak için sur yüksekliğinde ve hatta bazen ondan daha yüksek tekerlekli kuleler yapılmıştı. Bu kuşatma daha öncekilere göre çok daha çetin, zorlu ve sistemli olmuştu. Bu kuşatma ile İstanbul altıncı defadır Müslüman Türkler tarafından kuşatılıyordu. Kuşatmaların ilk dördü Yıldırım Bayezid, besincisi Musa Çelebi tarafından yapılmıştı. Bizanslılar, her kuşatılmada, Türklerin basına yeni gaileler çıkarıp kurtuluşlarını sağlıyorlardı. Bundan önceki kuşatmaların en şiddetlisi, Yıldırım Bayezid'ın son kuşatması idi. Fakat Timur belası, Türkleri büyük bir felakete uğratırken, Bizans da dördüncü muhasaradan kurtarmıştı. Böylece Timur, Bizans'ın ömrünü yârim asır kadar uzatmış oluyordu. Osmanlıların muhasarasından, İmparator kadar Bizans halkı da korkuya düştüğünden İstanbul'da halk arasında bazı dedikodular yayılmaya başladı. Bunların basında, Çelebi Sultan Mehmed zamanında, Osmanlılara elçilik vazifesi ile gönderilen Bizans'ın taninmiş şahsiyetlerinden ve ayni zamanda saray tercümanı olan Teologos Koraks'in bu sefer ayni vazife ile Murad'a gönderilmemiş olması, saray nazirinin hilesine bağlanıyordu. Bu sebeple İmparator Manuel, halkın şüphesini ortadan kaldırmak gayesiyle Teologos Koraks'i İstanbul önlerinde çadırlarını kurdurmuş bulunan Sultan Murad'a gönderdi ise de Koraks bir şey elde edemeyerek gerisin geriye dönmüştü. Bizans halkının çektiği korku ve içinde bulunduğu endişenin derecesi, ortalıkta dolasan dedikodu ve rivayetlerden de belli oluyordu. Önemli şahsiyetlere karsı itimatsızlığın bir ifadesi olan bu rivayetler, bazı kimselerin işkence ile öldürülmesine sebep oluyordu. Nitekim Sultan Murad'a elçi olarak gönderilen Teologos Koraks'in öldürülmesi, böyle bir rivayetin sonucunda gerçekleşmişti. Buna göre Koraks, idareciliğini kendisine vermek şartı ile Murad'a şehri teslim etme sözü vermişti. O, Piyi (Silivri) kapısını açmak suretiyle Murad'ın şehre girmesini sağlayacaktı. Bu dedikodu, Teologos Koraks'in, Murad'ın yanından dönüsünde tahkir edilmesine sebep oldu. Saray tercümanı olan Koraks, İmparatorun huzurundan çıkarken muhafız askerler bağırıp çağırarak Koraks'in idamını isterler. El ve ayakları bağlanan Koraks, askerlere teslim edilir. Askerler, Koraks'in üzerine çullanıp onun gözlerini oyup vücudunu birçok yerinden yaralarlar. Bundan sonra bir zindana atılan Koraks, üç gün sonra olduğu yerde ölür. Evi de yağma edilip ateşe verilir. Bizans içerisinde böyle hadiseler cereyan ederken, Sultan Murad da şehri almak için esaslı tedbirler alıyordu. Ordunun muhasarası başlamadan önce Mihaloglu Mehmed Bey'in emrindeki askerler İstanbul çevresini vurmuşlardı. Sonra bizzat padişah, ordunun basına geçerek kuşatmaya başladı. İstanbul kara tarafından tamamen sarılmıştı. Şehrin surlarının çıkış kapılarının karsılarına siperler kazdırıldı. Bu siperler, gayet kalın, sert ve sağlam kiriş ile kalaslardan inşa edilmiş olup surlara dönük cephelerine ok, mızrak ve tas gülleye karsı ağaç dallarından sıra halinde koruyucu mahiyette bir takim sekler ilave edilmişti. Öyle ki Türk ordusu, bu kuvvetli siperler sayesinde Bizans surlarını delip tahrip edeceğine inanıyordu. Murad'ın yaptığı bu muhasara, o ana kadar Osmanlılar'ın yapmış olduğu en büyük ve en şiddetlilerindendi. Sultan Murad, askerlerini gayretlendirmek ve onların sayılarını artırmak için İstanbul ve hazinelerinin askerlere bırakılacağını ilan ettirdi. Bu haber üzerine orduya pek çok yerden katılmalar oldu. Kuşatmaya, Yıldırım Bayezid'ın damadı Emir Sultan adi ile bilinen Şeyh Şemseddin Buharî de beş yüz derviş ve muhibbini ile katılmıştı. O, askerlerin arasında dolaşarak manevî nüfuzu ile onları cesaretlendiriyordu. Bu arada iç murakabeye dalarak ve dua ederek İstanbul surlarının Murad'ın önünde açılacağı zamanı bekliyordu. Emir Sultan, sonunda çadırından çıkarak 1422 Ağustos'unun 24 Pazartesi günü Kostantiniyye'nin düşeceğini söyledi. Bazı kaynakların ifadesine göre Emir Sultan, dediği gün ve zamanda bir savaş Atına binmiş olduğu halde şehre doğru ilerler. Şeyh kılıcını kınından çekip "Allah, Muhammed" diye haykırarak atini sürer. O, askerin basında idi. Arkasından Altınkapı ile Odunkapısı arasında yani şehrin kara tarafından surunu çevreleyen büyük hat üzerinde savaş başladı. Bu hücum esnasında İmparator Manuel ölüm döşeğinde idi. Oğlu Ioannis, Sen Roman kapısını savunan askerin basında idi. Kostantiniyye'nin bütün halkı bu tehlikeli günde silâhaltında idi. Kadınlar ve çocuklar kılıç yerine tırpan kullanıyor, fıçıların altlarından kendilerine kalkan yapıyorlardı. Savasın en kızgın zamanlarında bir taraftan kopan "Allah" ve "Muhammed" nidalarına karsı, Bizanslıların söyledikleri "Hiristom" ve "Panaiya" kelimeleri işitiliyordu. Güneş batarken savaş hâlâ sürüp gidiyordu. Sonunda Osmanlılar, ordugâhlarına döndüler. Bizanslılar, Müslümanların çekilmelerini gökten inen "Panaiya"nın (Hz. Meryem) görünüşüne bağlamışlardı. Öylesine ki o devir müverrihlerinden Kanano'ya göre bunu bizzat Emir Sultan da görmüştü. İstanbul, bu kuşatmada da feth edilemedi. Sultan Murad, ordusunu İstanbul surları önünden çekip kuşatmayı kaldırdı. Böylece İstanbul, İmparatorun entrikaları sayesinde bir defa daha Osmanlıların elinden kurtulmuştu. İmparator Manuel, Bizans'ın bundan önceki muhasaralarında olduğu gibi, Padişahın basına yeni gaileler açarak hükümdarın dikkatlerini başka bir yöne çekmeye çalışmış ve bunda muvaffak da olmuştu. O, Sultan Murad'ın küçük kardeşi ve Hamideli (Isparta) Sancak beyi Mustafa Çelebi'yi teşvik ederek şehzadenin saltanat davasına kalkmasına sebep olmuştu. İste bu yüzden Sultan Murad, İstanbul muhasarasını kaldırmak zorunda kalmıştı. Takriben iki ay kadar süren bu muhasaranın kaldırılması için, hücum günü olan 24 Ağustos 1422'de, burçlar üzerinde görüldüğü ve Osmanlılar'ın bundan dolayı kuşatmayı bıraktıkları iddia edilen kadın hayaleti, bir hikâyeden ileri gidemez. Hükümdarı, muhasaradan vaaz geçiren sebep ne Bizans'ı kurtarmaya gelen Hz. Meryem, ne de Bizans'ın güçlü bir şekilde karsı koymasıdır. Kuşatmanın kaldırılmasının gerçek sebebi, hükümdarın küçük kardeşi Mustafa'nın, saltanat davasına kalkışıp İznik'e kadar gelmiş olmasıdır.
 
  Bugün 155 ziyaretçi (271 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol