TÜRK SİBER SAVUNMA KUVVETLERİ
  II. Murad'ın 2.Karaman Seferi
 
Haçlıların, Balkanları astığı ve Osmanlılar'ın Rumeli'ni kayb etme tehlikesi ile karsı karsıya kaldığı bir dönemde, Karamanoğlu İbrahim Bey, daha önce imzaladığı muahedeyi bozarak 1444 İlkbaharında Osmanlı hududunu geçerek daha geniş ölçüde istila ve tahriplerde bulunmuştu. Bu yüzden Anadolu ve Rumeli'nde Osmanlılar iki ateş arasında kalmışlardı. Karamanoğlu'nun, Haçlılarla birleşip Osmanlı'yı arkadan vurması, İslâm dünyasında büyük bir tepkiye sebep oldu. Devrin din bilginleri onu müşkül durumda bırakan vaazlara başladılar. Karamanoğlu'nun aleyhinde başlayan bu cereyan üzerine Sultan Murad, Amasya'nın Hanefî ulemasından Abdurrahman el-Muslini tarafından yazılmış bir mektupla, İslâm dünyasının ulemasına müracaat ederek, bir din düşmanının taarruzunu def etmek için uğrasan bir İslâm hükümdarının mülküne, başka bir İslâm hükümdarının taarruzuyla tahribat ve katl yapmasının Müslümanlıkla ne derece telif edileceği hakkında dört mezhebe ulemasından fetva istemişti. Böylece Sultan Murad'ın kendisi, Haçlılarla uğraşırken, Karamanoğlu'nun, kendi ülkesini tahribe edip Haçlılara yardim etmesine karşılık onun üzerine yürümek için dinî bir destek aradığı anlaşılmaktadır. Murad Bey'in bu hakli müracaatı üzerine, devrin âlimlerinden Şafiî Kadi'l-Kudat'ı Şeyhülislâm Sihabu'd-Din Ahmed ibn Haber el-Askalanî (öl. 1449), Hanefî Kadi'l-Kudat'ı Şeyhülislâm Saadeddin Deyrî (öl. 1462) ile Abdusselam el-Bağdadî, Malikî âlimlerinden Kadi'l-Kudat Şeyhülislâm Bedreddin et-Tenesî (öl. 1449), ve Hanbelî âlimlerinden Şeyhülislâm Bedreddin el-Bağdadî (öl. 1453), Karamanoğlu üzerine yapılacak bir seferin meşru olacağına dair fetva verdiler. Hatta Ibn Hacer el-Askalanî, verdiği fetvada, Karamanoğlu'na karsı mukabeleye gücü yetenlerin onunla savaşmalarının vacibe olduğunu belirterek kanının helâl olduğunu beyan ediyordu. Saadeddin Deyrî ise kaleme aldığı fetvasında Karamanoğlu'nun yapmış olduğu fenalıklardan dolayı Tevbe edip Hakk'a rücu' etmesini, bunun gerçekleşmesi için de Frenklerle savaşan Osmanoğlu'na askerleri ile yardim etmesini tavsiye ediyor, aksi takdirde dünyada ve Ahirette rezil olup hüsran içinde kalacağını belirtiyordu. Keza Bedreddin el-Bağdadî el-Hanbelî ve Bedreddin et-Tenesî de İbrahim Bey'in katlinin lâzım geldiğine fetva vermişlerdi. Amasya kadısı Abdurrahman el-Muslihî de bu fetvalara yaptığı bir serhle fetva sahiplerinin görüsüne iştirak ediyordu. İbrahim Bey'in, Frenklerle birlikte hareket etmesini Müslümanlıkla bağdaştıramayan Sultan Murad, İslâm dünyasının taninmiş âlimlerinden alınan bu fetvalar üzerine harekete geçer. Sultan Murad, oğlu ve Manisa sancakbeyi Mehmet'i yerine vekil bırakarak Edirne'den ayrılır. Henüz tam anlamıyla istikrara kavuşmamış Rumeli'nin tehlikeli durumunu da göz önünde bulundurarak yanında beş altı bini açmayan Kapıkulu askeri olduğu halde 12 Temmuz'da Çanakkale Boğazı'nı geçip Anadolu askeri ile birleştikten sonra Karamanlılara karsı büyük ve müthiş bir intikam seferine girişir. Osmanlıların giriştikleri bu intikam seferi karsısında panik içinde Taşeli'ne kaçabilen İbrahim Bey, esi olan padişahin kız kardeşi ile veziri Server (Sürur) Ağa'yı Yenişehir'de bulunan Murad Bey'e gönderip pek çok taviz karşılığı barışa razı olacağını bildirir. Elçiler, padişaha çok yalvarırlar. Bunlar, İbrahim Bey'in ilk tecavüzünde herhangi bir müdahalesinin bulunmadığını, son defaki tecavüzü de Turgutoğullari'nin tahriki ile olduğunu beyan ederek yeniden barisin sağlanmasına muvaffak olurlar. Murad Bey, kizkardesinin ve bütün suçu Turgutoğulları'na yükleyen Server Ağa'nın ısrarları üzerine ileri süreceği şartları yerine getirmesi sertiyle Karamanoğlu ile anlaşmayı kabul eder. Çok zor durumda kalan İbrahim Bey, Murad Bey'le yeminle teyit ettiği bir "sevgendnâme" (yeminleşme) akdederek ileri sürülen ağır şartları kabul etmek zorunda kalır. Türkçe olarak kaleme alınan bu sevgendnâmeye göre İbrahim Bey, Osmanlılar'a karsı düşmanca hareketlerde bulunmayacağını Kur'an-i Kerim üzerine yemin etmek suretiyle belirtiyor, Murad Bey ile oğlu Mehmed Çelebi'nin düşmanlarına düşman, dostlarına da dost olmayı kabul ederek savaş sırasında da oğlu emrinde yardımcı kuvvetler göndermeyi taahhüt ediyordu. Bu anlaşmadan anlaşılacağı üzere, İslâm dünyasının efkâr-i umumiyeti karsısında suçlu duruma düsen ve bundan endişe duyan İbrahim Bey, Osmanlılar'ın Rumeli'deki mukadderatını tayin edecek olan Varna savası sırasında Osmanlılar'a zorluk çıkarmadığı gibi İkinci Kosova savasına da oğlunun komutasında yardımcı kuvvetler göndermek suretiyle Osmanlılar'ın, dolayısıyla İslâm âleminin dikkatlerini üzerine çekti. Buna paralel olarak Hıristiyanlar üzerine yapacağı bir seferin daha önceki fena intibaı sileceğini hesaplayarak henüz Kıbrıslılar elinde olup büyük babası Alaeddin Ali Bey'in 1367 yılında fethine teşebbüs ettiği Gorigos kalesini (Kız kalesi) zapt eder. Daha önce de görüldüğü gibi II. Murad, Karamanoğlu üzerine gitmeden önce oğlu Manisa sancakbeyi Mehmet'i Edirne'ye getirtmiş ve Karaman seferi esnasında da onu yerine vekil olarak bırakmıştı. Sultan Murad, Karamanoğlu ile yaptığı anlaşmadan sonra Ağustos başlarında Yenişehir'den Mihaliç ovasına gelmiçti. Buradan kapıkulu askerleri ve beyleri önünde henüz 12 yasında genç bir şehzade olan oğlu Mehmed lehine tahttan feragat eder. Böylece kendisi Bursa'da rahat ve huzurlu bir şekilde ahiren içleri ile meşgul olup ibadet edebilecekti. Sultan Murad'ın tahtını bir çocuğa terk ediş hadisesini mücerrede ve şahsî bir heves veya hevessizlik olarak değil, hükümdarın böyle bir karara gidecek kadar asil ve feragatli bir ruh haletine sahip olduğunu görmek lazımdır. Bu tahttan uzaklaşma keyfiyeti belki de Sultan II. Murad'ın, devrine kazandırmış olduğu muvaffakiyetlerin anahtarıdır. Zira tahtı, şahsî bir ikbal ve devlet ihtirası adına değil, kütle menfaati namına üstüne almış olmanın en kesin ve açık delilidir. Solak zade, Sultan Murad'ın çok çalışmak suretiyle Osmanlı memleketinde güven ve emniyet temin ettiğini, içleri yoluna koyduğunu belirttikten sonra söyle der: "Saltanat içlerinden feragat buyurup, bundan sonra halvette ve uzlette oturmayı arzu eyledi. Saltanat tantanasını, miskinlik sermayesine tebdil etmekle sonsuz uğurlar bulmayı ummakta idiler." Sultan Murad, bu karakter ve yaratılışta olan bir kimse idi. Fakat ne yazık ki bu arzusu, gerçekleşmeyecekti. Çünkü henüz 12 yasında olan bir çocuğun başında bulunduğu devlet, kolay yutulabilir bir lokma idi. Bu sebeple Hıristiyanlar, on yıllık bir muahede yapmış olmalarına rağmen bu antlaşma on gün bile sürmeyecektir.
 
  Bugün 60 ziyaretçi (123 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol