TÜRK SİBER SAVUNMA KUVVETLERİ
  Barbaros Hayrettin Paşa ve İlk Seferler
 
l. Barbaros Hayreddin'in İlk Faaliyetleri Asil adi Hızır olan Barbaros Hayreddin, Vardar Yenicesi'nden gelip Midilli Adası'nın fethinden sonra buraya yerleşen Yakub adli bir sipahinin oğludur. l478 yılı civarında doğduğu tahmin edilmektedir. Batılılar, havuç rengine çalan kırmızı sakalından dolayı ağabeyi Oruç'a verdikleri "Barbaros" adini daha sonra Hızır için de kullandıklarından Barbaros diye tanınmıştı. Hayreddin lakabını ise kendisine Yavuz Sultan Selim takmıştır. Dört kardeşin en küçüğü olan Hızır, gençliğinde yaptırdığı bir gemiyle Midilli, Selanik ve Egriboz arasında ticarete baslar. Rodos şövalyelerine esir düsen ağabeyi Oruç'un kurtarılmasından sonra iki kardeş, Şehzade Korkut'un himayesine girerler. Bu sıralarda İspanyolların Bati Akdeniz'e hâkim olma gayretleriyle Endülüs'te yaptıkları zulümler yüzünden buradan ayrılmak zorunda kalan Müslümanların göçleri, bölgedeki eski dengeyi bozar. Bunun üzerine Oruç ve Hızır kardeşler, Bati Akdeniz'e yönelerek l504'ten sonra Kuzey Afrika sahillerinde görünmeye başlarlar. İki gemilik küçük filoları için emin bir liman arayan iki kardeş, Tunus Hafsi Sultani Ebû Abdullah Muhammed b. Hasan ( l493 - l526 ) ile anlaşarak Halkulvâdi'ye yerleşirler. Gemilerinin şayisi artınca da Cerbe adasına geçip orayı üs edinirler. Buradan sürdürdükleri akınlarını İtalya kıyılarına kadar uzatırlar. l5l3 yılında bir yarımada üzerinde bulunan Cicelli ( Djidjelli)'yi ele geçirirler. Kendi baslarına bir şehir yönetimi kurmuş bulunan Cicelli halkı, Oruç'u sultan ilan eder. Böylece Barbaros kardeşlerin Kuzey Afrika'da kuracakları devletin temelleri atılmış olur. Kısa zamanda büyük şöhret kazanan iki kardeşin etrafında Kurdoğlu Müslihiddin ve Kemal Reis'in yeğeni Muhyiddin gibi pek çok Türk denizcisi toplanır. Dönemin Osmanlı Padişahî Yavuz Sultan Selim ile de temasa geçen Oruç ve Hızır Reisler, Cezayir kıyılarında tutunmaya muvaffak olmuşlardı. Kaynakların ifadesine göre Barbaros kardeşler, Katolik Ferdinand'ın ölümünden (l5l6) faydalanarak İspanyol işgalinden kurtulmak isteyen Cezayir şehrinin yardımına koşarlar. Böylece Cezayir ve onun batısındaki Serselcin ele geçirilmesinden sonra Oruç Reis Sersel ve Cezayir sultani ilan edilir. Bunu l5l7'de Teles ve Telemsen şehirlerinin zaptı takib eder. Ancak yerlilerle anlasan İspanyollar'ın l5l8'de Tlemsen'i geri aldıkları savaşta Oruç Reis sehid olur. Ağabeyinin şahadetinden sonra yalnız kalan Hızır, artik onun desteğinden de mahrum kalır. İspanyollar ile Telemsen emîrinin birleşerek kendisini Cezayir'den atmak istedikleri Hızır Reis, Avrupalıların verdikleri "Barbaros" adi ile şöhret kazanmaya başlamış ve bunlara karsı basarîli savaşlar vermişti. Ancak şiddetli tazyik karsisinda Osmanlı Daveti'ne bas vurmayı uygun görmüş olacak ki, l5l9 yılında dört gemiyi hediyeler ile İstanbul'a göndererek Yavuz'a bağlılığını arz ettiğinden Yavuz Sultan Selim de kendisine askerî yardımda bulunarak Beylerbeyilik hil'atı yollamıştı. Nitekim Osmanlı desteğini güçlendirmek üzere adamlarından Hacı Hüseyin'i, Cezayir halkının Ekim l5l9 tarihli "ariza"sı ve kırk esirle birlikte Osmanlı Padişahı'na gönderir. Böylece Afrika'da olup bitenleri öğrenen Yavuz Sultan Selim, "Hızır Reis nasruddindir, hayrüddindir" diye memnuniyetini ifade ederek onun Cezayir hâkimi olarak tanındığını belirten bir hatt-i şerif gönderir. Ayrıca kendisine Anadolu'da gönüllü asker toplama imtiyazı tanınarak yeniçerilerle topçulardan oluşan 2000 kişilik bir yardımcı birlik gönderilmesi kararlaştırılır. Böylece hutbenin Padişah adına okunduğu Cezayir, Osmanlı topraklarına katilmiş oldugu gibi Hızır da bundan sonra Hayreddin diye anılmaya başlanır. Bundan sonra Cezayir'e iyice yerleşmek için mücadele veren Barbaros, bir ara oradan çekilmek zorunda kalmış, ancak üç senelik bir aradan sonra yeniden Cezayir'e hâkim olmuştu. Barbaros'un, Akdeniz'deki faaliyetleri ile kazandığı basarılar, Imparator Şarlken'i oldukça rahatsız etmekteydi. Şarlken, Akdeniz'deki bu problemin bertaraf edilmesi için dönemin meşhur kaptanlarından Ceneviz'di Andrea Doria'yi görevlendirmişti. Bu tecrübeli amiral, altmış gemilik bir donanma ile Barbaros'u aramaya baslar. Ancak daha önce düşman sahillerini vurmuş bulunan Barbaros, büyük bir ganimet ile Cezayir'e döner. Barbaros, bu hareketi esnasında elde ettiği esirlerden, Andrea Doria'nin hazırlıkları hakkında bilgi alır. Bunun üzerine hazırlıklarını tadamayan Barbaros, Cerbe adasındaki Sinan Reisi de yardıma çağırır. Bu esnada İspanya adına hareket eden Andrea Doria, Serşel adasına hücum eder. Ancak şiddetli bir mukavemetle karsılaşır. Bu sırada da Barbaros'un geldiğini duyunca geri çekilip kaçmak zorunda kalır. Böylece, iki taraf birbirlerine tesadüf edemediğinden bir çarpışma meydana gelmez. Kanunî, tahta çıktığı andan itibaren Barbaros'un faaliyetlerini dikkatle takip eder. Buna karşılık Barbaros da yaptığı isler ve kazandığı zaferler yanında Avrupa'da gelişen olaylar hakkında ona bilgiler veriyordu. Kanunî, l532 yılında Alaman seferine çıktığı zaman Şarlken, Andrew Doria'yi Mora üzerine göndermişti. Doria'nin yokluğundan istifade eden Barbaros, onbes gemi hazırlayarak İspanyol sahillerindeki Endülüs Müslümanlarını Afrika yakasına geçirmek üzere gönderir. O, bu Müslümanları gerek bu gemilere, gerekse İspanyol sabilerinden elde etmiş oldugu ve böylece toplam sayıları otuz altı parçaya yükselen gemilere bindirerek yetmiş bin Endülüs Müslüman ini Cezayir taraflarına taşır. Bu kadar Müslüman'ın zorla din değiştirip Hıristiyanlaştırılmasına mani olmak suretiyle onlari büyük bir zulümden kurtarır. Din ve insanlık tarihi bakımından fevkalade önemli bu isi başarması, yedi sefer sonunda mümkün olmuştu. Barbaros'un Osmanlı Hizmetine Girmesi Kanunî Sultan Süleyman, Andrea Doria komutasındaki düşman donanmasının kazandığı basarılar üzerine, bir memleketin güçlenmesi ve düşmanlarıyla basa çıkabilmesi için deniz kuvvetlerinin ne denli önemli oldugunu daha iyi kavrar Her ne kadar iyi yetişmiş insan gücü ve mükemmel tersaneleri bulunan bir imkâna sahipse de Kanunî, devletinin bulunduğu coğrafya ve stratejik konumu itibariyle en az kara kuvvetleri kadar basarili bir deniz gücüne olan ihtiyacı fark etmisti. Bunun için donanmaya yön verecek, tecrübeli ve kabiliyetli bir denizciye ihtiyacı oldugunu düşünüyordu. Karadaki başarıların, denizde de sürdürülmedikçe tam bir hâkimiyetin kurulamayacağı inancında olan Kanunî, basından beri faaliyet ve başarılarını dikkatle takib ettiği Barbaros'u bu vazifeye layık görüyor ve onun Şarlken'in donanmasına karsı çıkabilecek yegâne kişi olduguna inanıyordu. Bu sebeple Barbaros'a bir hatt-i hümayun göndererek onu İstanbul'a çağırır. Kanunî'nin davetini alan Barbaros, yanındaki şöhretli denizcilerle birlikte (Ağustos l533) İstanbul'a doğru yelken açar. l533 senesinin Aralık ayında İstanbul'a gelen Barbaros, büyük bir senlik ve merasimle karşılanır. İstanbul'a gelişinden bir gün sonra yani ll Cemaziyelâhir 940 (28 Aralık l533) günü on sekiz arkadaşıyla birlikte Padişahîn huzuruna çıkmış olan Barbaros'a Kanunî, Akçenizdeki faaliyetlerinden endişe ettiği Andrea Doria hakkında bazı sorular sormuş, Barbaros'un endişe etmeden ve bir bakıma pervasızca verdiği cevaplar Kanunî'nin hoşuna gitmişti. Bunun üzerine Kanunî, Beylerbeyilik rütbesiyle bütün tersane islerini tam bir yetki ve salâhiyete sahip olarak bu yeni amirale verir. Bundan sonra onu, Irakeyn seferine çıkmış bulunan Vezir-i Azam İbrahim Paşa'nın (Makbul) yanına gönderir. Haleb'te bulunan Vezir-i Azam, Hayreddin Paşa'yı kabul edip Gelibolu Kaptanlığı ile Cezayir-i Baha-i Sefih Beylerbeyliği payesini tevcih ederek hilat giydirir ve kendisini Kemankeş Ahmed Paşa'nın yerine "Kaptan-i Derya"lığa tayin eder (6 Nisan l534). Böylece o zamana kadar Gelibolu Sancakbeyliği payesiyle verilen Kaptan-i Deryalık, Beylerbeyilik derecesine yükseltilmiş olur. Bir İtalyan yazar, onun Kanunî tarafindan karşılanışı ve kendisine yapılan ihsanlar hakkında epey bilgi verir. Buna göre Kanunî, sadece onun Cezayir hâkimi olmasını tasdikle kalmaz, ayni zamanda kendisini davetinin dördüncü derecedeki paşası ve donanmanın bas komutanı olarak tayin eder. Daha sonra da amiral gemisine çekmesi için devlet sancağını, Kaptan pasa kılıcını ve elbisesini, diğer masrafları için de 80.000 sultanî ve nihayet şahsî muhafızları olarak da yeter sayıda yeniçeri verir. Filhakika Barbaros, şifahî olarak kendisine geniş yetki verilen bir divan toplantısında, Osmanlı donanmasının zayıf noktalarını ciddi bir sekilde tenkid etmişti. Ona göre İspanyol donanmasına yetişmek, hatta onu geçmek için, Osmanlıların sahip oldukları az sayıdaki fakat ağır gemilere ilaveten küçük ve kolayca hareket edebilen gemiler inşa etmek gerekiyordu. Deniz savaşlarındaki yeni teknik karsisinda bu eski kadırgalar ve bu ağır kürekler, gemilerin hareketi anında hafif kadırgaların güçlükle manevra yapmalarına sebep olduktan başka, sür'atli düşman gemilerine karsı kolay bir hedef teşkil ediyorlardı. Gerçi ateş kudreti olan kadırgalar ihmal edilemezdi, fakat onlari himaye etmek için kalyon ve furtalar lazımdı. İbrahim Pasa, Haleb'de icra edilen bu merasimden sonra onu tekrar İstanbul'a gönderir. Padişahîn, Hayreddin Paşa'yı Haleb'e göndermesi, serasker olması itibariyle bütün azil ve tayinlerin vezir-i azamin salâhiyeti dâhilinde olmasından ileri gelmiştir. Bu olay, Osmanlı idare sisteminde vazife ve salâhiyetlerin taksimi ile bunlara nasıl riayet edildiğini göstermektedir. Devletin bası olması hasebiyle sinirsiz yetkilere sahip oldugu zannedilen hükümdar, başkalarına ait olan yetkileri kullanmayı aklından bile geçirmemektedir. Bu sebeple Beylerbeyilik tayin ve hilkatini almak için Barbaros'u, İstanbul'dan Haleb'e göndermektedir. Kanunî'nin, kendisini İstanbul'a davet eden hatt-i hümayununu alan Barbaros, Cezayir'de gereken tertibatı aldıktan sonra yerine evlatlığı Kara Hasan Ağa'yı vekil ve Ramazan Çelebi ile Hacı isminde birini ona müşavir bırakarak on (veya 20) çektiriden mürekkeb bir filo ile yola çıkar. Deniz yolunda rastladığı Deli Yusuf komutasındaki on altı çektiriyi de beraberine alıp Sardunya ile Korsika adaları arasındaki Bonifaçyo Boğazından geçip Sicilya adasına buğday götüren on sekiz gemiyi zapt ile yükünü ve mürettebatını aldıktan sonra gemileri ateşe verir. Bu muharebe esnasında Deli Yusuf sehid olmuştu. Ele geçen esirlerden Andrea Doria'nin elli parça gemi ile Koron'a gittiği öğrenilince süratle hareket edilerek Preveze'ye gelindiğinde Andrea Doria'nin altı gün önce İtalya'ya kaçtığı haberi alınır. Onun gerçek büyüklüğü ve fedakârlığı ile İstanbul'a doğru yelken açısı ve yoldaki faaliyetleri özetle su ifadelerle nakledilir: " O zamanlar bir zamandı ki, Barbaros denen bu namlı yiğit, çocuk yasında adim attığı kalyonundan, "Daldı Rahmet Denizine Kaptan" tarihinin düşürüldüğü ecel gününe kadar hemen hemen altmış sene, çıkmadan yasadı. Gece demeden, gündüz demeden efsanevî bir su kuşu gibi karalara vurdu, dalgalar ile güreşti. Ufuktan ufka yelken açıp, yâre de agyâre de karsisinda el bağlattı. Onun büyük kudreti, büyük şöhreti ve insan gücünün üstündeki kahramanlık hikâyelerinin en asil ve en hürmete sayan olanı, şüphe yok ki, Cezayir gibi bir ülkeyi ele geçirip müstakil bir devlet reisi olmuşken, tahtını da, bahtını da bir Türk - Müslüman birliğinin ağırlık merkezi olan Osmanlı İmparatorluğu emrine verip, ölünceye kadar kendini bu birliğin hizmetine adamış olmasıdır. Ama bir ülke teslim etmek üzere taht şehrine gelen Barbaros'un Padişah'a hediyesi, sadece Cezayir değildi. Önüne kâtip getirdiği iki bin esirin ellerinde bir devlet hazinesi tutarında hediyeler de bulunmakta idi. Esasen muzaffer ve hamiyetli kaptanın İstanbul'a gelişi, devlet tarafindan paha biçilmez sanına ve insanlığına lâyık olan bir senlik ve zafer alayı ile kutlanacaktı. Cezayir'den kırk kadırga ile hareket ederek yol boyunca, kahramanlığının tomarına yeni yeni zaferler ilave ede ede gelmek isteyen Barbaros, İtalya sahillerini hizalayarak, Elce ve Sardunya adalarını vurduktan sonra Cenova'ya da ihraç yaparak kıyıları yağmalayıp Sicilya'ya geçti. Sanki daracık Misina Boğazı, sarayının bir dehlizi imiş gibi tasasızca ilerlerken, bu arada karsılaştığı bir İspanyol kalyonunu da imha etmiş bulunuyordu." Barbaros, Kaptanpasaliga getirildikten sonra İspanyollar'ın öncülük ettiği Avrupa ittifakını yenip, Akdeniz'de Osmanlı üstünlüğünü kurabilmek için bir yandan güçlü ve düzenli bir donanmanın kurulmasına çalışırken, öte yandan da V. Charles'a karsı Fransa ile işbirliği yapılmasına önem vermiştir. Barbaros, İstanbul'a döndükten sonra tersanede gemi insisiyle meşgul olur. Bundan sonra l534 senesinin Ağustos ayında 80 (veya 84) parçalık bir donanmanın basında İstanbul'dan ayrılıp denize açılan Hayreddin Pasa, İtalya'nın güney sahillerindeki Reggio, Sperlonga ve Fondi gibi şehirlere baskınlar düzenler. Onun bu hareketi, Andrea Doria'yi kendi üzerine çekmek içindi. Ancak Doria'den bir ses çıkmayınca Tunus üzerine yönelir. Bu esnada Tunus'u elinde bulunduran Beni Hafi Hanedanı'na mensuba Mevlay Hasan kaçmak zorunda kalır. Osmanlıların Tunus'a hâkim olmaları, Akdeniz hâkimiyeti için önemli bir adim idi. Akdeniz'in Türk hâkimiyetinde olması, Avrupa deniz ticareti için büyük bir darbe idi. Bu sebeple Akdeniz'deki denizci devletler Şarlken'e müracaatla onu Osmanlılar'a karsı kışkırtmaktaydılar. Bunlara, Rodos Adası'ndan kovulan Saint Jean şövalyeleri de katılmıştı. Öbür taraftan Mevlay Hasan da Şarlken'e müracaatta bulunmuştu. Bunun üzerine bizzat Şarlken'in de bulunduğu ve Doria komutasındaki büyük Haçlı donanması Halkulvad'i ele geçirmeyi başarır. Lütfi Pasa (Tarih, 356), Tunus Hâkimi'nin Şarlken'e müracaatını anlatırken "Memleket senin, ben dahi senin, iste Rumiler gelip hile ile memlekete müstevli oldular. Ve sizin komşuluğunuza geldiler, bugün bize ittiler, irme size idemler" diye şekva idicek Ispanya dahi nice yüz pâre gemiler donadup ve binefsihi kendisi binüp gelip" ifadelerini kullanir. Halkulvad'dan sonra Tunus alınır. Bu esnada her taraf yağmalandığı gibi büyük bir katliam yapılır. Bu harpte Mevlay Hasan Şarlken ile birlikte bulunmuştu. Onun, Tunus halkına gönderdiği mektuplar, kalenin düşmesinde büyük rol oynamıştı. Şarlken sayesinde Tunus sultanlığını tekrar elde eden Hasan, beş sene daha İspanyollar'ın himayesinde kalmış, beş sene sonra oğlu tarafindan hal'edilmistir. Bu sırada Barbaros şehri terk ederek Cezayir taraflarına çekilmiş bulunuyordu. Bu olayın akabinde Barbaros karsı taarruza geçerek Ballar adalarını basar. Bundan hemen sonra da Irakeyn seferinden dönmüş olan Kanunî, kendisini İstanbul'a çağırır. Daha sonra donanmanın basında Kaptanpaşalık ile Pulya sahillerine gönderilir. Zira bu dönemde Venedik ile olan münasebetler bozulmaya başlamıştı.
 
  Bugün 119 ziyaretçi (213 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol