TÜRK SİBER SAVUNMA KUVVETLERİ
  Şah Kulu İsyanı
 
Sultan İkinci Bâyezid döneminin önemli ve devleti sarsan olaylarından biri de Teke Sancağı'nda patlak verip Kütahya'ya kadar yayılan Sah- Kulu vakasıdır. Bu olay, siyasî oldugu kadar, iç inzibat ve asayişi ilgilendiren tipik bir eşkıyalık hareketidir. Semiha Ayverdi, bu ve benzer şekavet (eşkıyalık) örneklerini değerlendirdiği ifadesinde güzel ve yerinde noktalara parmak basarak söyle der: "Selçuklular devrinin Babaî isyanı, Çelebi Mehmed devrinin Şeyh Bedreddin isyanı, nihayet Sah Kulu vak'asi, hatta daha ilerde patlayacak olan Celalî hareketleri, Şia menseli muayyen bir mikrobun, huruç için içtimaî aksaklıklardan faydalanma zemini bulması kadar, diğer bir yüzüyle de âdi şekavet hareketi olarak görülebilir. Babaî isyanları, Selçukluların içtimaî buhran ve siyasî tazyikler ortasında kalan halkın, bir ölüm kalım kaygısına düştüğü devirlere rastlamış, Şeyh Bedreddin'in hurucu da yine mes'um Timur macerasının, devlet ve cemiyet mekanizmasını alt üst ettiği devrin mahsûlü olmuştu. Dikkat edilecek olursa, bu bas kaldırma vak'aları, Sünnîler arasında değil, daima Şiî - Bâtinî topluluklar içinde inkişaf zemini bulmuştur. Bu Şia menseli ve görünüşte bir mezhep ve akide mücadelesi damgasını taşıyan hurûçların asil gayesi, komsu İran'dan gelen siyasî tertiplerle, toplulukların arasına ayırıcı ve yıkıcı bozgunlar sokmaktı. Dikkat edilecek olursa bir Mehdîlik motifi etrafında hareketlenen bu isyanlar, derhal renk değiştirerek, bir iktidar davasına çevrilmiş, tenkil kuvvetlerine galebe çalan bu sakilerden bir kısminin, namlarına hutbe okuttukları, dirlik ve mesnede dağıttıkları dahi görülmüştür." Anadolu'da meydana gelen düzensizlik, Sah İsmail taraftarlarının serbestçe teşkilât kurmalarına ve propaganda yapmalarına imkân vermişti. Sah - Kulu ( Osmanlı tabiri ile Şeytan-Kulu), adi ile anılan Kızılbaş Şeyhi, Hasan Halife'nin oğludur. Babası desturunu, Sah İsmail'in babası Şeyh Haydar'dan almıştı. Uzun yıllar hizmetinde bulunmuş, daha sonra Antalya civarında Yalınlu köy yakınında bir mağaraya yerleşerek gizli ve sırlarla dolu bir hayat yasamaya başlamıştı. "Hasan Halife ölünce, onun postuna oğlu Sah - Kulu geçti. Toroslara bölgesi, öteden beri Iran ve Horasan'dan gelen göçmenlerin yasadığı belli baslı yerlerdendi. Bu göçmenler, yasayışlarına uygun tarikatlara mensuptular. Aralarında Alevî, Tahtacı ve Kızılbaşlar çoktu. Hasan Halife ve oğlu Sah - Kulu, bunları kısa zamanda safları arasına aldılar. Hükümetten memnun olmayan köylüler, aşiretler ve çiftlikleri ellerinden alınan tımar erleri ile sipahiler, Sah - Kulu ve babasından destur alarak Kızılbaşlığın en sadik bendesi oldular. Bilhassa Şehzâde Korkut'un Mısır'a gidisinden faydalanan Sah - Kulu, faaliyetlerini artırdı. Taraftarları, Sah - Kulu'nun, Allah, Peygamber ve Mehdi oldugunu iddia ediyorlar, memleketin, düştüğü felaketten ancak onun sayesinde kurtulacağını ileri sürüyorlardı. Sah - Kulu, zaman zaman Kapulu Kaya'da Döşeme Derbendi'nde toplantı ve âyinler yapıyor, Anadolu'yu İran'la birleştirmek için bütün gayretini sarf ediyordu. Garip hayati ve labirente benzeyen meskeni, onu, halk arasında tanrılaştırmış idi. Sah - Kulu isyanı, sanıldığı kadar basit ve gelişigüzel tertiplenmiş bir hareket değildir. Sah - Kulu, isyanından önce ve sonra, devlet dâhilindeki bütün taraftarlarına mektuplar yazmış ve casuslar göndermişti. Bu mektuplarda, hazırlanmalarını emretmişti. Bu suretle Sah - Kulu hareketi planlı tertiplenmiş, Anadolu'yu Kızılbaş yapmak için esaslı surette hazırlanmıştır. Şiî - Bâtinî karakterli bir hareket olan Sah İsmail'in faaliyetleri, Osmanlı Devleti için büyük bir tehlikeye işaret ediyordu. Devletin varlığına kast eden Sah İsmail'in faaliyetleri, daha önceki iki faaliyetle benzer özellikleri taşımasından dolayı Uzunçarşılı tarafindan su ifadelerle değerlendirilir: " Osmanlı Devleti 'nin Anadolu'da genişlemesi, kendisini muhtelif tarihlerde üç büyük tehlike ile karsılaştırmıştı: l.Timur, 2. Uzun Hasan ve 3. Sah İsmail. Belli bir mezhebin inanç sistemi (akidesi) üzerine kurulan Safevî Devleti'nin kurucusu Sah İsmail tehlikesi, sinsi bir sekilde ülkeye sokularak gelmekte idi. Gerçekten Sah İsmail, Iran, Azerbaycan ve Irak'ı aldıktan sonra bir hayli cüretlenmiş görünmektedir. Bu dönemde Osmanlı ülkesinde ona bağlı epey taraftarı vardı. Sah İsmail, meydana getirdiği askerlerine kırmızı çuhadan taçlar giydirdiğinden dolayı taraftarlarına "Surhser" yani "Kızılbaş" denilmiş ve bu isim genellik kazanmıştır. Sah İsmail, Anadolu'daki Alevîleri iyiden iyiye kendine bağlamak için buraya (Anadolu'ya) kendi adamlarını gönderip propaganda yaptırıyor ve el altından Osmanlılar aleyhine geniş bir isyan hazırlıyordu. Bu gizli faaliyet, Anadolu'da Osmanlı idaresindeki Kızılbaşları, alttan alta ayaklanmaya hazırlıyordu. Bunun için Anadolu'ya, halife ismi verilen bir takim alevîler gönderiliyordu. Bâyezid'in, Arnavutluk Seferi'nden dönüsü esnasında Işık adında bir Kızılbaşın, kendisine suikast yapmak üzere iken öldürülmesi, Sah İsmail taraftarlığı faaliyetinin ne kadar genişlediğini gösterir. Bâyezid, bunların Anadolu'daki faaliyetlerine son vermek için, İran'a gitmelerine müsaade etmediği gibi yakaladıklarını da Rumeli'ye sürmüştü. Sah İsmail'in, ülkedeki tahriklerini ve takip ettiği siyaset ile maksadını iyi anlayan Trabzon Valisi Şehzâde Selim, ona ilk silleyi vurmuştu. Anadolu'dan, kendisi ile görüşmek için gelen ziyaretçilerin men edilmesi, Sah İsmail'i hem taraftarları ile görüşmekten, hem de "nezir" denilen önemli bir gelir kaynağından mahrum etmişti. Sah İsmail, bu yasağın kaldırılması için Osmanlı hükümdarı nezdinde teşebbüste bulunduysa da bu arzusu kabul edilmedi. Hem yerli hem de yabancı kaynaklara dayanarak Tekeoğulları ve Sah-Kulu baba Tekeli İsyanı haklarında makaleler yazan Şehabeddin Tekindağ, bu konuda daha detaylı bilgi vermektedir. Onun, bu makalelerinde Osmanlı Devleti 'ne karsı olan isyanı açıklayan ve ortaya koyan bölümlerini kısaca vermek istiyoruz. Böylece, Sultan Bâyezid döneminin, görünüşte dinî karakterli olan bu isyanı hakkında bilgi sahibi olmaya çalışacağız. "Sah İsmail'in, Akkoyunlular bertaraf edip Safevî Devleti'nin temellerini atmasından sonra, daha önce oldugu gibi bu sefer de On iki İmam'a mütemayil taraftarlar, kısım kısım İran'a göç etmekle yeni kurulan Şiî Devletin kudretini artırmaya başlamışlardı. Bilhassa on iki dilimli kızıl taç veya külah (= Tâç-i Haydarî ) in kabulünden sonra Kırşehir, Tokat, Amasya, Yozgat ve Çorum çevresinde Safevî (Şiî)lebe taraftar olanlar, Hataî mahlasıyla şiirler yazan Sah İsmail'e büyük bir bağlılık göstererek onu bir kurtarıcı olarak kabul etmişlerdir. Nitekim Eğriboz'lu Yeminî gibi sairler, Safevîleri müdafaa ettikleri gibi, Sah İsmail, sonra da Sah Tahmasb ile sıkı münasebetleri bilinen Hoy'lu Pir Sultan Abdal, Osmanlı Türklerine karsı mezhebinin zaferini ve şahinin galebesini temenni eden nefesler kaleme almıştır. Bu nefeslerde Sünnîlere karsı büyük bir kin göze çarpmaktadır: Lânet olsun sana Ey Yezide Pelid Kızılbaş mı dersin söyle bakalım Biz ol asıklarız ezel gününden Rafızî mi dersin söyle bakalım. Ey Yezide, geçersen Şahin eline Zülfikar'ın çalar senin beline Edeple girdik biz kırklar yoluna Kızılbaş mı dersin söyle bakalım. Yuf etti erenler e münkir size İftira ettiniz sizler de bize Muhammed sizleri taş ile eze Rafızî mi dersin söyle bakalım Pir Sultan'ım eder lânet Yezid'e Müfteri yalancı Yezidler sizi İste Er meydani çık meydan yüze Rafızî mi dersin söyle bakalım. Sah İsmail'e gösterilen bu bağlılık, Osmanlı Devleti tarafindan daima dikkatle takip edilmiş ve İran'dan gelen Kızılbaşlar ile onlara yardim eden Anadolu'daki taraftarları cezalandırılmıştır. Bu arada Sah İsmail, bazı diplomatik teşebbüslerle taraftarlarının takipten kurtulup rahatça İran'a gelmelerini sağlamak istemiş ve bu maksatla I. Bâyezid'e müracaat etmişti. İste bu Teke -eli (sonradan: Tekeli) sipahîleri, l500 de, Bâyezid II. devrinde Sah İsmail'in müritleri olarak Erdebil'i ziyarete gitmişlerdir ki, bunların gidip dönmediklerini, bu yüzden sipahî sınıfının günden güne azalmakta oldugunu gören Bâyezid, bir tedbir olmak üzere İran'a gideceklere geri dönmek sertiyle izin verilebileceğini açıklamış ve bundan sonra Sufi (Sah İsmail) nâmına kimsenin hududdan geçirilmemesi için şiddetli emirler vermiştir. Yine bu Tekeli sipahîleri, l5l0'da bazı fena niyetli kimseler yüzünden tımarlarının (dirlik) ellerinden alınıp, layık olmayanlara devredilmesi sebebiyle eski imtiyazlarını kaybetmeleri yüzünden, devlete isyan ile Sah İsmail'e meal etmişlerdir. Bu yüzden, Sah İsmail'in halifesi Karabıyık oğlu Sah -Kulu Baba Tekeli (Osmanlı tarihlerinde Şeytan-Kulu) ile birleşmişler ve çıkan isyanın büyük bir süratle genişleyip bütün Anadolu'yu tehdide etmesinde de mühim bir rol oynamışlardır. Sah - Kulu Baba Tekeli, II. Bâyezid'in yaslılığı, yumuşaklığı ve şehzâdeler arasındaki anlaşmazlıkları fırsat bilerek artik harekete geçme zamaninin geldiğine karar verir. Bu sebeple o, devletin her tarafına dağılmış olan taraftarlarını çoğaltmak için babasının ölümünden sonra memleketin hâli (bos ) olup fırsatın kendisinde oldugunu ileri sürerek bilhassa maiyetindeki sipahilerden Çakır-oğlanları, kızıl-oğlu, Göle-oğlu, Dede-Alisi ve Hızır, Kapulu-Kaya'daki Döşeme Derbendi'nde devlet aleyhine gizli toplantılar tertip etmiş ve müritlerinden Safer'i Siroz'a, İmam oğlu'nu Selanik'e, Taceddin'i Zagra yenicesi'ne ve Pir Ahmed'i Filibe'ye göndermek suretiyle geniş bir propaganda faaliyetine girişir. Bu arada, Sah-Kulu'nun Döşeme Derbendi'nde yaptığı ayinleri ve giriştiği propaganda faaliyetlerini dikkatle takip eden Antalya Kadısı, şehrin Subaşısı'nı göndererek, bu toplantıları bastırdı ise de Sah Kulu kaçıp kurtulmayı başarır. Onun bu kurtuluşu, müritleri tarafindan başka bir propaganda vasıtası yapılarak bir mânada ilahlaştırılmasına sebep olmuştur. Nitekim Antalya Kadısı'nın Şehzâde Korkut'a gönderdiği 9l6 Zilhicce (l5l0 Nisan) tarihli belgeden, müritlerinin onun hakkında: "Allah budur, Peygamber budur, sûr-i hesaba bunun önünde olsa gerektir, buna itaat etmeyen imansız gider"de dikleri anlaşılmaktadır. Anadolu'nun maruz kaldığı en büyük tehlike, şehzâdelerin birbirleri ile uğraşmaya başladıkları bir sırada, Antalya'dan Manisa'ya gitmekte olan Şehzâde Korkul Çelebi'nin adamlarına saldırıp, Antalya'dan üzerine gönderilen kuvvetleri de maglub eden Sah - Kulu Baba Tekeli, Teke-eli'nin şehir, kasaba, karye (köy), dağ, yayla ve obalarında bulunan Şiî ve Alevîliğe mütemayil bütün Türkmenleri etrafına toplamış, tımarları ellerinden alinmiş kızgın sipahîlerin de yardımları ile Teke-eli'nin kendine tabi olmayan bütün köy ve kentlerini yağma edip halkını da öldürtmüştür. Kaynak ve vesikalardan anlaşıldığına göre, Istanız (Korkuteli) kasabasını tahribe edip, Elmalı'nın mescide ve zâviyelerini yıkan Sah - Kulu Baba Tekeli, eline geçirdiği Kurban'ları da ateşe atıp mahvetmiştir. Bundan sonra Gölhisar'ı alarak her tarafı yakıp yıkmağa eline geçen canlıları ise insan ve hayvan ayırmaksızın, acımadan öldürtmeye başlamıştır. Onun bu vahşice hareketleri, Şehzâde Osman'ın Divân'a gönderdiği arîza (rapor)da oldugu gibi, Şehzâde Korkul Çelebi tarafindan daha sonra İstanbul'a sevk edilen Sufi'nin ikrarlarından da bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır. (TSMA.Nr.5053). Bundan sonra Baba İshak-i Horasanî gibi, kendisinin Mehdî oldugunu iddia edip Burdur'a kadar gelen Sah - Kulu Baba Tekeli'nin etrafına 20.000 kişi toplanmıştır ki, bunların ekserisini, çoluk-çocuk, mal ve hayvanları ile gelen Tekeli Türkmenleri teşkil ediyordu. Yine vesikalardan anlaşıldığına göre, Teke - eli'nde Sah adına bir Türkmen devleti kurmak isteyen Sah - Kulu Baba Tekeli, bundan sonra Keçiborlu, Sandıklı, Kıçısıçanlu, Ulusıçanlu'yu geçip Altuntaş'ı yaktıktan sonra "dağdan boşanmış hanazir-i tir horde gibi deprenüb" Kütahya önüne geldi. Tekeli sipahîlerin teşvikleri ile Kütahya kalesini muhasara ve zapt etmiş, Anadolu Beylerbeyi olan Karagöz Paşa'yı kazığa vurdurmakla yetinmemiş, demire sarılan etlerini de ocakta pişirmiştir. Bundan sonra Kütahya Hisarını zapt eden Sah-Kulu'nun askerleri, şehri ateşe verirler. Adamları ile müşavereden sonra Alaşehir Ovası'nda Şehzâde Korkut tarafindan üzerine gönderilen Hasan Ağa ile maiyetini maglub eden Sah -Kulu'nun bu basarisi, bütün Anadolu'ya dehşet saçmaya yetmişti. Onun, Bursa'ya doğru harekete geçmesi üzerine, Sadrazam Hadim Ali Pasa, Rumeli'den Anadolu'ya geçer. Bunun üzerine Sah - Kulu, Teke-eli'ni Karaman'a bağlayan Kızılkaya Boğazı'na çekilmek zorunda kalır. Bunun üzerine Sadrazam ile Amasya valisi Şehzâde Ahmed, Kızılkaya Boğazı'nı 38 gün muhasara ettilerse de Sah - Kulu Baba Tekeli, önce İncirli Derbendi'nden, sonra da Döşeme Derbendi'nden kayalar arasından kendine bir yol açarak Beyşehir önlerine gelmeye muvaffak olur. Daha sonra Kayseri yolu üzerinden Sivas yakınındaki Gedik Hani mevkiine gelen Sah - Kulu Baba Tekeli üzerine az bir kuvvetle yürüyen Hadim Ali Pasa, Tekeli Türkmenlerinin şiddetli mukavemeti ile karsılaşmış, girişilen savaş sonunda Sah - Kulu ve Hadim Ali Pasa okla vurulmuşlardır. Bu savaştan sonra süratle İran'a doğru çekilen Tekeli sipahîleri ve Türkmenler, Erzincan'da hacca giden bir Iran kervanına saldırdıkları için Sah İsmail'in hakaretlerine maruz kalmışlardır. Anadolu'da 50.000 kişinin ölümüne sebep olan bu isyan..." diye verdiği bilgi, bizim burada nakl ettiğimizden daha uzun olmakla birlikte, bu kadarı ile yetinmek istedik. Zira bu kadarı bile o dönemde, ülkede estirilen Şiîlik havası ve propagandanın sebep oldugu olalar hakkında bir fikir vermektedir.
 
  Bugün 52 ziyaretçi (108 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol