TÜRK SİBER SAVUNMA KUVVETLERİ
  Bozoklu Celâl İsyanı
 
Yavuz Sultan Selim döneminde, sadece ülkenin sınırları dışında bulunan Kızılbaşlar değil, ayni zamanda sinir içinde bulunanları da devleti uğraştırıyordu. Zira Osmanlı sınırları içinde uzun süreden beri, Safevîler adına yapılan propagandalar, kısa zamanda tesirini göstermişti. Bu yüzden, sayıları küçümsenmeyecek bir insan kütlesinin gönlü, Safevî Devleti'ne bağlanmıştı. Osmanlılar aleyhine çalışan bu insanlar, ayaklanmak için uygun bir zaman ve fırsat kollamakta idiler. Nitekim bunlar, şehzâdeler arasındaki rekabet esnasında Yavuz'un, babasına karsı olan isyanını, devletin en zayıf ani olarak değerlendirip Sah - Kulu'nun idaresi altında harekete geçerler. Böylece memleket adına büyük bir tehlikenin meydana gelmesine sebep olurlar. Birçok cana mal olan ve güçlükle bastırılan bu ayaklanmadan sonra sükûnet sağlanamadı. Zira bu sefer de Nur Ali isyanı bas göstermişti. Bu da Sah - Kulu isyanından daha az korkunç değildi. Şayet Yavuz Sultan Selim'in aldığı tedbirler olmasaydı, belki de o tarihlerde bunların daha korkuncuna şahid olunacaktı. Bunlara karsı onun, yerinde ve müsamaha göstermeden harekete geçmesi, bir an bu isyan alevinin etrafı sarmasına mani olmuş, fakat ateşin büsbütün söndürülmesine yetmemişti. Bu itibarla Şiîlik, daha doğru bir ifadeyle Safevîlik adına, zaman zaman ortaya çıkanlar oldu. İste l5l9'da Celâl adındaki Kızılbaşın çıkardığı isyan da bunlardan biriydi. Bozuk'lu ve Kızılbaş ileri gelenlerinden biri olan Celâl, "kendiyi mecnûnluğa urup ve abdal kisvetine girüp vatani ve eskiya encümeni olan Bozok'tan Tokat semtine firar" edip Turhal civarina gidip orada bir mağaraya yerleşir. Burada, gizlice onu ziyarete başlayan Kızılbaşlar, "Meczûbi ilâhidir" diyerek adini etrafa duyurmaya ve şöhretini artırmaya başladılar. O tarihlerde, bu bölge halkının çoğunun Kızılbaş ve Kızılbaşlığa mütemayil oluşları, Celâl'in isine çok yaramıştı. Öte taraftan o, derece kendisini halka kabul ettirmek çalışmış ve etrafını aldatmakta büyük bir maharet göstermişti. Gerçekten önceleri o, "Mehdi bu gardan (mağara) aşikâr olsa gerektir ve ben intizarla (beklemekle) memurum" diye ise başlayarak birçok insani buna inandırdıktan ve bu böylece yeterince güçlendiğini hissettikten sonra gerçek yüzü ile ortaya çıkar. Bu esnada da kılıcın kendisini kesemeyeceğini iddia ederek " Halife-i zaman ve Mehdi-i devrân benim" demeye başlamıştı. O günkü toplum içinde böyle sözlere inananlar büyük bir yekun tuttukları için kısa zamanda Celâl'in yanında çok sayıda Kızılbaş toplandı. Bir müddet sonra da "âlemi men ser beser alsam gerek, cümle münkir gitse ben kalsam gerek" diye kendisine büyük bir pâye veren bu adamın etrafında toplananlardan bir kısminin, onun politik bir gaye uğruna çalıştığını bilmemeleri mümkündür. Vezir-i Azam Piri Paşa'nın, Fırat kenarından ayrılarak padişahin yanına gidisini fırsat bilen Celâl, Sah - Veli unvanı altında ve belki de Sah İsmail'den aldığı emir sonunda harekete geçer. İsyan, önce Bozok vilayetinde başlamıştı."Ol etrafta bulunan kura (köy) ve kasa batin (kasabalar) sükkânina (sakinlerine) teaddi ve tecavüz" etmek suretiyle başlayan bu hareketin çok çabuk geliştiği anlaşılmaktadır. Çünkü Bozok'ta, Şahsuvaroğlu Ali Bey'in oğlu Üvey'sin evini bastığı zaman Celâl'in yanında 4000 kişilik bir kuvvet vardı. Bu kuvvetin kısa bir süre içinde çoğaldığı ve Rum Beylerbeyi olan Sâdi Paşa'nın kuvvetlerini yenecek duruma geldikleri görülmektedir. Gerçekten Sâdi Pasa, isyanın çıktığı ilk anlarda bu isyanı bastırmak ve bununla çarpışmak gayesiyle asker toplamak için Zile'ye gidip etrafa ulaklar gönderdiği bir sırada onlarin hücumuna uğramıştı. Asker sayısı az olmakla birlikte isyancıların önünden kaçmayı düşünmeyen Sâdi Pasa, onlarla savaşa girer. Sabahtan aksama ve ertesi gün öğleye kadar devam eden savaşta yaralanan Sâdi Paşa'nın yanında birçok askeri de sehid düşmüştü. Bununla beraber, yaralı olarak Amasya'ya çekilen Sâdi Pasa, yeniden asker toplayıp tekrar faaliyete geçer. Ancak Sah-Veli'nin kuvvetleri, "Keçeci ve çanağı diye bilinen melâhide (mülhid, dinsiz) taifesinden " ve Kızılbaşlardan büyük yardımlar gördüğü için günden güne sayıları artıyordu. Bu arada, Sâdi Paşa'ya karsı kazanmış oldugu zafer de Celâl'in şöhretine şöhret katıyordu. Hatta bu şöhret, Sah İsmail'in adini bile unutturmuştu. Sâdi Paşa'nın mektubundan veya başka bir kaynaktan haber aldığı bu isyanı çok önemli ve ciddi telakki eden Sultan Selim, Rumeli Beylerbeyi Ferhad Paşa'ya, vezirlik pâyesi vererek isyanı bastırmaya memur eder. Ferhad Pasa, kapı halkından ve yeniçeriden bir miktar askerle yola çıkar. Bilahare o, Şahsuvaroğlu Ali Bey, Karaman Beylerbeyi Hüsref Pasa ve Sivas (Rum) Beylerbeyimi olan Sâdi Pasa ile birlikte, isyan eden Celâl ve askerleri üzerine yürürler. Bunun üzerine, burada tafsilatına girmeyi gerekli görmediğimiz büyük bir mücadele meydana gelir. Bu mücadelenin sonunda, Lütfi Paşa'nın ifadesiyle "nihayet ol bakilerin (eşkıya) leşkeri kirilüb ve baslari olan habisin bası kesilüb Sultan Selim'e gönderdiler" diye verdiği bilgi ile yetinmek istiyoruz. Devletin en kudretli devrinde, büyük gayret ve zorluklar sonucunda bastırılan bu isyandan sonra, Anadolu'da her ne sebeple olursa olsun meydana gelen ayaklanmalara, bu Celâl'in adına izafeten Celâlî denecektir. Celâlîler, özellikle Anadolu'da, zaman zaman harekete geçip yurdun tahribinde ve halkın soyulmasında önemli rol oynayacaklardır. Celâlîlerle ilgili olarak Tosya kadısı ile vilayet halkından ileri gelenlerin gönderdikleri mektup, bunların isledikleri cinayetler ve sebep oldukları kötülükler hakkında bilgiler vermektedir. Bu mektuptan anlaşıldığına göre on yıldan beri halkın rahatının kalmadığı, evlerinin yakıldığı, yiyeceklerinin ve hatta kadınlarının zorla ellerinden alındığı, bu yüzden, köy halkından da pek çok kimsenin kaçıp yurdunu terk ettiği, geri kalanların ise gerek malî gerek siyasî hiç bir şeye güçlerinin yetmediği belirtilmektedir.
 
  Bugün 148 ziyaretçi (258 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol