TÜRK SİBER SAVUNMA KUVVETLERİ
  Şehzâde Savcı İsyânı
 
Osmanlı tarihinde, ilk ciddi taht kavgası olarak gösterilen bu isyan hakkında Osmanlı ve Bizans tarihleri arasında farklı görüşler bulunmaktadır. Yeri, zamanı ve hatta Savcı Bey'in o zamanki yası hakkında değişik görüşler bulunmasına rağmen bu olay, ileride meydana gelecek olan ve "kardeş katli"ne sebep olacak olaylara öncülük etmesi bakımından önemli bir olay olarak kabul edilmesi gerekir. Sultan Murad'ın üç oğlundan biri olan Savcı Bey'in, babasına karsı ayaklanması, Osmanlıları olduğu kadar Bizans da ilgilendiriyordu. Çünkü bu isyanda Bizans İmparatoru Ioannes'in büyük oğlu Andronikos da bulunmaktaydı. Zira imparator, Selanik valiliğinde bulunan ikinci oğlu Manüel'i, saltanat ortağı yapmayı düşünmüştü. Böylece büyük oğlu Andronikos'un hakkini ondan daha küçük olan kardeşine verecekti. Bu, Andronikos'un kızmasına ve ondan intikam almasına sebep olmuştu. Bu sebeple her ne pahasına olursa olsun imparatorluğu ele geçirmeyi düşünüp fırsat kolluyordu. Bu fırsat, babasının kendisini vekil bırakarak Sultan Murad ile birlikte bazı asi beyleri cezalandırmak üzere Anadolu'da bulunduğu bir sırada ele geçmişti. Tam bu esnada Sultan Murad'ın, Edirne'de yerine vekil bıraktığı Şehzade Savcı ile birleşerek babalarının aleyhine bas kaldırdılar. Bu hadiseden haberdar olan Sultan Murad, derhal Rumeli'ne geçerek İstanbul yakınında asi kuvvetleri bozguna uğratır. Dimetoka'ya kaçan Savci'yi da yakalatarak gözlerine mil çektirir. Buna karşılık İmparator Ioannes, istemeyerek de olsa oğlunun gözlerini tamamen kör olmayacak şekilde kaynar sirke ile yaktırır. Hammer'in ifadesine göre Ioannes bunu Sultan Murad'ın başkişi üzerine yapmak zorunda kalmıştır. Osmanlı tarihlerinde bu olay daha farklı bir şekilde verilmektedir. Buna göre yeni ülkeler feth etmek üzere Rumeli'ye geçen Sultan Murad, büyük oğlu Bayezid (Yıldırım)'i, güvenlik ve huzur kaynağı olmak, bakımlı ülkeleri korumak göreviyle Anadolu hududunda, Germi yan vilayetinde bırakıp Kütahya'da oturmasını uygun görmüştü. Ortanca oğlu Yakubi Çelebi'yi Karesi vilayetinde, küçük oğlu Savci Beyi de Bursa muhafızlığında bırakmıştı. Savci Bey, gençlik heyecanı ve atılganlığı ile basına buyruk olmak, dilediğini yapmak hevesine kapılmıştı. Onun bu toyluğunu, bazı kötü arkadaşları da desteklemişlerdi. O da bu düşüncelere kanarak babasına karsı bas kaldırmıştı. Böylece padişahlık sevdasına düşmüştü. Tahta oturduğunu ilan ederek kendisine bağlı olanlara hazineyi dağıttı. Bu tutumuyla bazı eşkıyayı yanına çekmiş ve ülkeyi istediği şekilde idare etmeye başlamıştı. Hatta adına hutbe okutarak çevresine karsı saldırılara başlamıştı. Bütün bunlar, padişahîn kulağına ulaşınca o da Edirne'den hareketle bu büyük fitneyi bastırmak ve bu fesada ateşini söndürmek üzere Bursa'ya doğru yürüdü. Olayın kansız bir şekilde ortadan kaldırılması için de söyle bir plan tasarlanmıştı. Savci Bey'in hareket ve tutumundan habersizmiş gibi davranılacak, Biga çevresinde büyük bir sürek avı tertiplenecek. Savci Bey de Bursa'dan çıkıp padişahî ve ordusunu burada karşılayacaktı. Böylece baba, bu yiğit oğlu ile Biga'da at koşturacak ve avlanacaktı. Çıkartılan bu ferman şehzadeye ulaşınca o, verilen emre itaat etmemiş, çevresinde ordu toplayıp savaş hazırlıklarına başlamıştı. Onun bu tutumu padişaha bildirilince hükümdar derhal Bursa üzerine yürümeye karar verdi. Savci Bey ise yandaşları ile birlikte padişahla savaşmak üzere Bursa'dan çıkıp Kite ovasında babasını karsılar. Sonuçta hükümdara bağlı olan askerlerin gayreti ile şehzadeye bağlı olan eşkıya grubu hezimete uğrayıp dağılıp kaçar. Şehzade de yakalanıp padişahîn huzuruna getirilir. Suçunu kabul edip özür dilemesi gerektiği ve bu sayede babasının kendisini af edeceği bildirildiği halde o böyle bir yola girmemiş, aksine sert ve gerçek dişi sözlerle babasına karsı gelmeyi sürdürmüştü. Bunun üzerine gözlerine mil çekilerek kör edilmişti. Böylece Andronikos ve şehzade Savci Bey gailesini ortadan kaldıran Sultan Murad, bu sefer başka bir olayla meşgul olma zorunda kaldı. Bu da doğrudan doğruya Bizans ile ilgili bir hadise idi Bu olay, o dönemlerde Bizans'ın, Osmanlılar karsısındaki durumunu ortaya koyması bakımından da dikkat çekmektedir. Hammer bu olayı bize su ifadelerle nakl etmektedir: İmparatorun oğlu Manüel, vali bulunduğu Selanik'e yakin olan Serez'i Osmanlıların elinden alma tasavvurunda bulununca padişah, onun bu hainliğini, veziri Hayreddin Paşa'yı Selanik'i almakla görevlendirmek suretiyle karşılamıştır. Manüel de ölü veya diri ek geçirilecekti. Manüel, kendi kuvvetinin üç misli olan bu askere karsı koyamayacağını anlayınca şehri yüz üstü bırakıp deniz yolu ile Bizans'a dönmüştü. Fakat imparator, yeniden Murad'ın şüphesini çekmek ve hiddetine uğramak korkusuyla firari oğluna sığınma hakki tanıma cesaretini gösteremedi. Bunun üzerine Manüel Midilli'ye sığınmak istediyse de, adanın Ceneviz valisi de onu kabule cesaret edemedi. Sonunda Manüel, her şeyi göze alarak padişahîn affına ve büyüklüğüne bas vurdu. Ümidi de boşa çıkmadı. Sultan Murad, düşmanının kendisine güvenmesinden haz duyacak kadar yüksek bir ahlakî fazilete sahipti. Manüel'i karşıladı. Hareketinden dolayı yumuşak sözlerle onu ayıplamakla yetindi. Manüel de hatasını kabul ederek suçunun bağışlanmasını istedi. Padişah da onu bağışladı. Hatta daha da ileri giderek daha önce kendisini kabul etmeyen babasının yanına yolladı ve onu iyi karşılamasını istedi. İste bu zamanlarda Osmanlıların güç ve kuvvetleri o derece yüksek ve Bizans'ın kuvveti o kadar gevsek idi ki; İmparator, kendi oğluna bile devlet merkezinin kapılarını müttefikinin izni olmadıkça açamıyordu. Sultan Murad'ın en değerli ve teşkilatçı komutanlarından biri olan ve son zaferi olmak üzere Selanik'i Osmanlı ülkesine katmış bulunan Hayreddin Paşa'nın ölümü, bu sıradadır. Hayreddin Pasa, vefatı tarihi olan 10 Zilhicce 789 (22 Aralık 1387) da padişahîn yanında olmayıp Rumeli'deki ordunun basında idi. Çandarli Halil Hayreddin Pasa, ordusu ile Yenice-i Varda'da bulunurken hastalandığı için Serez'e nakl edilmiş ve orada vefat etmiş ise de cesedi İznik'te defe edilmiştir. Türbesi İznik surlarının dışında Lefke kapısına yakin bir mezarlığın ortasındadır. Halil Hayreddin Pasa vefat edince geride Ali, İlyas ve İbrahim isimlerinde üç erkek evlat bırakmıştı. Müstakim zade, Osmanlıların üçüncü veziri olarak gösterdiği Halil Hayreddin Paşa'nın ilim ve fazlından bahseder. Onun, Celaleddin Kazvinî'nin belagat ilminden Telhisu'l-Miftah adli eserini serh eyledi yazar. Gerek Osmanlı, gerek yabancı tarihlerdeki kayıtlardan Hayreddin Paşa'nın çok değerli ve teşkilatçı bir devlet adamı ve muktedir bir komutan olduğu anlaşılıyor. Filhakika bu zat, idarî, askerî, malî ve siyasî sahalarda ve Osmanlı Devleti 'nin kurulmasında birinci derecede rol oynamıştır. İznik'te Yeşil Cami adındaki camisi ve yine orada eski ve yeni imaret denilen iki imareti, Gelibolu ve Serez'de de camileri vardır. Halil Hayreddin Paşa'nın vefatı üzerine padişahîn yanında bulunan büyük oğlu Ali Pasa vezir olur. Devletin, dirayetli ve maharetli bir generali; akilli, zeki ve tedbirli bir veziri olan Hayreddin Pasa, kendisinden daha aşağı bir derecede bulunmayan ve hatta bazı yönleri ile kendisinden çok daha üstün olan bir padişahin veziri idi. Fetihlerin gerçekleşmesi ve devletin gelişmesinde el ele veren bu iki kişi, basarili bir grafik sergilemişlerdir. Gerek Rum, gerekse Osmanlı tarihçileri arasında Hayreddin Pasa ile ilgili en fazla belge bırakanın, Halkondil olduğu söylenir. Bu tarihçi, bu şöhretli zatla ilgili vesikalar arasında, Sultan Murad ile Hayreddin Pasa arasında geçen su konuşmayı nakl eder: Hayreddin Pasa bir gün Sultan Murad'a der ki: ? Efendimiz, ordularınla arzu edilen bir amaca erişebilmek için harp islerini nasıl idare etmek gerekir? Padişah bu soruya söyle cevap verir: ? Elverişli fırsatlardan faydalanmak, ihsan ve merhametle askerin sevgisini kazanmak suretiyle. ? Ama fırsatlardan faydalanmak demekle neyi kast ediyorsunuz? ? Gayeye ulaşmak için her vasıtayı, değişik ihtimallere göre hesaplamak, ona göre ölçmek ve karsılaştırmak gerektiğini söylemek istiyorum. Bunun üzerine Hayreddin gülmeye başlayarak söyle der: ? Büyük bir akillilik ile yaratılmışsın. Bunu görüyorum. Ancak yapılması veya yapılmaması gereken şeyleri önceden bilmediğin ve kendi kendine danışarak bir ciheti ren ve diğerini kabul etmeye gücün yetmediği durumlarda, bu vasıtaları nasıl hesaplayıp ölçeceksin? ? Bir şeye karar verildiği zaman onu hemen yerine getirmek gerekir. Maharetli bir komutan, danışmalarında gayet ihtiyatlı davranmalı; ama icrada yıldırım gibi sürsat göstermeli, ordusunun basında da örnek olacak derecede yiğitlik sahibi olduğunu isnat etmelidir. İste vezir ile Sultan Murad arasında, bu konuşmaların çerçevesine uygun şekilde Bizans İmparatorluğu'nun fethine hazırlanma başladı. Sultan Murad'ın, gerek siyasî, gerek idarî, gerekse medenî sahalardaki basarîsinin sırrını onun yaratılış, karakter ve anlayışına bağlayan bu ifadelere göre o, olaylar karsısında cesurane kararlar veren bir kimsedir. Hiç bir zaman ecz belirtisi gösterip kararsızlık sergilemeyen, aksine bütün ihtimalleri değerlendirip ona göre çareler düşünen bir kimsedir. Olayları değerlendirirken çok ihtiyatlı, karar verildiği andan itibaren yıldırım süratiyle onu uygulayan bir kimsedir. Bu yönü ile o, "XVI. ve XVII. Asırlarda Osmanlılar ve İspanya" adli eserin müellifi olan Leopold Won Ranke'nin, Osmanlı Devleti 'nin kudretini teşkil eden üç unsurdan biri olarak kabul ettiği "hükümdar şahsiyetleri" ifadesine hak kazanmış görünmektedir.
 
  Bugün 154 ziyaretçi (269 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol