TÜRK SİBER SAVUNMA KUVVETLERİ
  Balkan Savaşları
 
Balkan Devletleri Arasında Birlik Kurulması Venizelos, öncelikle çevresindeki komşuları ile Osmanlı Devleti'ne karşı, daha önceleri Kharilaos Trikopis'in deneyip başaramadığı ittifakı kurma teşebbüsünde bulundu. 1911-1912 Türk-İtalyan savaşından istifade ederek, iktidarının en kuvvetli olduğu 1912'de Balkan ittifakına dahil oldu[1]. Dağılmakta olan Osmanlı Devleti'nin Avrupa'da kalan son topraklarını, yani Balkanları ele geçirmek üzere harekete geçen ittifakın temelini "Bulgaristan-Sırbistan Antlaşması" oluşturdu. 13 Mart 1912 tarihli "Dostluk ve İttifak Antlaşması" ile Bulgaristan ve Sırbistan, birbirlerinin toprak bütünlüğünü tanıyarak Osmanlı Devleti'ne karşı birleşiyorlardı. Antlaşmanın yürütülmesinde ise Rusya'ya geniş yetkiler veriliyordu. 12 Mayıs 1912'de Bulgaristan ile Sırbistan arasında ayrıca askerî bir sözleşme, 1 Temmuz 1912'de de iki tarafın genelkurmayları arasında bir antlaşma imzalandı. Yunanistan ise Ayastefanos Antlaşması'nda Girit ve Kuzey Ege'deki emellerini gerçekleştirebilmek için, 1911 yılından beri Bulgaristan ile bir ittifak yapmanın peşindeydi. İki devlet arasında 27 Nisan 1912'de başlayan görüş­meler, Makedonya'daki talepleri çatıştığından uzun sürdü. Sonuçta, 29 Mayıs 1912'de Sofya'da, Bulgaristan ile Yunanistan arasında imzalanan antlaşmaya göre: 1- İki devletten biri Osmanlı Devleti'nin saldırısına uğrarsa, diğeri ona bütün gücüyle yardım edecektir. 2- İki devlet, Osmanlı sınırları içerisindeki ırkdaşlarına verilmiş olan ayrı­calıkları gerçekleştirmek üzere, birbirlerine yardım etmeyi üstleneceklerdir. 3- Yunanistan ile Osmanlı Devleti arasında Girit meselesinden dolayı savaş çıkacak olursa, Bulgaristan bir yardımda bulunmayacak, ancak Yunanistan lehine tarafsızlık politikası izleyecektir[2]. Ayrıca 22 Eylül 1912'de Yunanistan ile Bulgaristan aralarında bir askerî sözleşme imzaladılar. 1912 Ağustos ayında Bulgaristan, iyi ilişkiler yürütmekte olduğu Karadağ ile sözlü bir ittifak yaptı. Bunu siyasî rekabet yüzünden araları iyi olmayan Karadağ ve Sırbistan'ın 6 Ekim 1912 tarihli ittifakı izlemiştir[3]. Böylece, Balkanlardaki Osmanlı egemenliğine son vermek ve Türklere karşı birlikte mücadele düşüncesi, aralarındaki çekişmeleri bir tarafa bırakan Balkan devletlerini birleştiren bağ görevini görmüş, bunun sonucunda da Bulgaristan'ın çevresinde Balkan birliği meydana gelmiş oldu[4]. Birinci Balkan Savaşı (1912-1913) Balkanlar'da yaşanan bunalım Balkan devletlerini Osmanlı Devleti'ne karşı birlikte hareket etmeye yöneltmiştir. İlk olarak 8 Ekim 1912'de Karadağ, daha sonra 17 Ekim 1912'de Bulgaristan ile Sırbistan ve 19 Ekim 1912'de de Yunanistan Osmanlı Devleti'ne savaş ilân etti. Osmanlı ordusu, coğrafî durumun olumsuzlukları ve savaşa iyi hazırlıklı olmadığı için seferberlik ve yığma işlerini zamanında yapamaması gibi sebep­lerden dolayı her cephede yenilmiştir. Osmanlı orduları Bulgarlar karşısında Çatalca'ya kadar çekilmek zorunda kalmış, Sırbistan'a da Kumova'da yenilmiştir[5]. Selanik 8 Kasım günü kendiliğinden Yunan ordusuna teslim olmuş; bu feci yenilgiler içerisinde, Türk kuvvetleri sadece Edirne'de Bulgarların, Yanya'da Yunanlıların, İşkodra'da da Karadağlıların kuşatmalarına karşı savunmalarını sürdürebilmişlerdir[6]. Yunan donanması da 18 Ekim 1912 günü, Pire limanından demir alıp Çanakkale Boğazı'na doğru gönderildi. Boğazın ağzını tutan Limni adasında Türk askeri yok denecek kadar azdı. Yunan donanması 21 Ekim 1912 günü Limni'yi savaşsız teslim aldı. Arkasından teker teker diğer adaları ele geçirdi. 31 Ekim'de Gökçeada ve Taşoz, ertesi gün Semadirek, üç gün sonra Psara, 7 Kasım'da Bozcaada, 10 gün sonra Nikarya, 21 Kasım'da Midilli ve 24 Kasım'da Sakız adaları düştü. Yüzyıllardır Osmanlı egemenliği altındaki bu adalar bir ay içinde Yunan işgali altına girmişti[7]. Osmanlı Devleti'nin denizde aldığı bu yenilgilerde ve Osmanlı donan­masının güçsüz kalmasında yabancı devletlerin bu arada İngilizlerin de rolü olmuştu. Batılı ülkeler ve özellikle İngiltere, Yunan donanmasından daha güçlü bir Osmanlı donanması kurulmasını çeşitli yollarla engellemişlerdi. 1910 yılında gemi satın almak için İngiliz Hükûmeti'ne başvuran Osmanlı Hükûmeti'nin talebi kabul edilmemişti. Halbûki İngiltere Balkan savaşının patladığı günlerde, Yunanistan'a dört yeni muhrip birden göndermiş, Osmanlı Hükûmeti bir oldu-bitti karşısında bırakılmış ve Türk-Yunan güç dengesi bozulmuştu[8] Kısa bir süre önce Yunanlılarla yapılan 1897 savaşını kazanan Osmanlı kara kuvvetleri, Balkan savaşında ise cepheleri besleyecek denizyollarında donanma tarafından güvenlik sağlanamadığı için yenilmekten kurtulamamıştır. Osmanlı Devleti, daha 1897 savaşının zafer şenliğini yaparken Yunanistan, patrikhâne aracılığı ile İstanbul'daki Rum vatandaşlara haber yollamaktan çekinmemiştir: "Varsın Osmanlı kara kuvvetleri kuvvetli olsun. Deniz kuvvetimiz üstün oldukça er ya da geç İstanbul'u alacağız"[9]. Londra Antlaşması (30 Mayıs 1913) Karada ve denizlerdeki bu başarısızlıklar üzerine Osmanlı Devleti, savaşın durdurulmasını istemeye başladı. Ancak buna olumlu cevap, Bulgarların Çatalca'ya yaptıkları saldırıda yenilmelerinden sonra geldi. 28 Kasım 1912'de Osmanlı Devleti ile Balkan devletleri arasında Çatalca'da görüşmeler başladı. 3 Aralık 1912'de ateşkes antlaşması imzalandı. Yanya ve İşkodra savunmaları sürdüğünden Yunanistan ile Karadağ bu antlaşmaya katılmadılar. Sadece Bulgarlar ile gerçekleştirilen bu antlaşmaya göre Osmanlı Devleti, Bulgarların kuşatması altında bulunan Edirne'ye yardım göndermeyecek ve barış andlaşması Londra'da toplanacak bir konferansta yapılacaktı. Balkan bunalımına çözüm yolu bulmak ve barışı sağlamak amacıyla görüşmeler yapmak üzere, 17 Aralık 1912'de Londra'da devletlerarası "Büyükelçiler Konferansı" toplandı. Londra Konferansı çalışmalara başladıktan sonra, bazı güçlükler ortaya çıktı. Yunanistan Ege adalarından, Karadağ İşkodra'dan, Bulgaristan Edirne'den çekilmek istemiyordu. Osmanlı Devleti de Ege adaları ile Edirne'den vazgeç­meye yanaşmıyordu. Diğer taraftan Rusya ile Avusturya arasındaki gerginlik giderilemiyordu. Bu arada Rusya, Kafkasya'ya asker yığmaya ve Anadolu'yu tehdit etmeye başladı. Ancak Almanya'nın baskısı üzerine gerilemek zorunda kaldı. Balkan devletleri, Tekirdağ'dan Midye'ye uzanan hattın kendilerine bırakılmasında ısrar ediyorlardı[10]. Adalar ve Edirne yüzünden Londra Barış Konferansı 6 Ocak 1913 günü kesildi. O günkü oturumda Türk delegeleri, Türkiye'nin Girit adası üzerindeki bütün haklarından vazgeçebileceğini bildirmişler, ancak bunu, öteki Ege adalarının Türkiye'de kalması şartına bağlamışlardı[11]. Bunun üzerine büyük devletlerin Osmanlı Devleti üzerindeki diplomatik baskıları arttı. 17 Ocak 1913'de Osmanlı Devleti'ne ortak bir nota vererek, Edirne'nin Bulgarlara verilmesini, Ege adalarının geleceğinin tayin edilmesinin kendilerine bırakılmasını istediler. İttihat ve Terakki hükûmeti bu notayı reddetti. Bunun üzerine, 3 Şubat 1913'de savaş yeniden başladı. Bu defa da başarı sağlanamadı. İşkodra Karadağlıların, Yanya Yunanlıların, Edirne de Bulgarların eline geçti. Bu durum karşısında Osmanlı Devleti'nin barış görüşmelerine yeniden başlanması isteği üzerine, Balkan devletleri ile Osmanlı Devleti arasında, 30 Mayıs 1913'de, "Londra Barış Antlaşması" imzalandı. Buna göre[12]: 1- Osmanlı Devleti'nin batı sınırı Midye-Enez hattı olacaktı. 2- Osmanlı Devleti, Arnavutluk ile Ege adalarının geleceğinin belirlenme­sini büyük devletlere bırakacaktı. 3- Yunanistan; Selanik, Güney Makedonya ve Girit'i alacaktı. 4- Bulgaristan; Kavala, Dedeağaç ile birlikte, bütün Trakya'yı sınırları içerisine katacaktı. 5- Sırbistan, Orta ve Kuzey Makedonya'ya sahip olacaktı. Londra Barış Antlaşması Girit meselesini kesin bir çözüme bağlamıştı. Osmanlı Devleti bu ada üzerindeki bütün egemenlik haklarından kesinlikle vazgeçiyordu. 14 Aralık 1913 günü Yunan Kralı, Girit adasına Yunan bayrağını çekti ve adanın Yunanistan'a katıldığını dünyaya ilan etti[13]. İkinci Balkan Savaşı (1913) Osmanlı Devleti'nin yenilgisi sonucu Balkanlardan çekilmesi, siyasî bakımdan büyük bir boşluk bırakmış, dengesizlik oluşturmuş, Balkan devletleri Osmanlı mirasının bölüşülmesinde birbirine düşmüşlerdir. Sırbistan, askeri harekat dolayısıyla, Sırp-Bulgar ittifakının çizdiği ve kendisine ayırdığı arazi parçasından daha büyük bir bölgeyi ele geçirmişti. Sırpların bu bölgeleri geri vermemesi, uyuşmazlığın düğüm noktasını oluşturuyordu. Yunanlılar ise, Bulgarların Ege kıyısına ulaşmış olmalarını kendi aleyhinde değerlendirmiş ve tepki göstermiştir. Bu durum, Sırbistanla Yunanistan'ı birbirine yaklaştırmış, aralarında ittifak yapmalarına sebep teşkil etmiştir. Bulgaristan ise müttefik iki devlete 29-30 Haziran 1913'de zamansız ve hazırlıksız bir şekilde savaş ilân ettiyse de başarılı olamadı ve yenildi. İkinci Balkan Savaşı'ndan yararlanan Osmanlı Devleti ile Romanya da Bulgaristan'a karşı savaşa girdiler. Romanya askerleri, Bulgar Dobruca'sını ele geçirirken Osmanlı Devleti de Edirne'yi geri aldı. Bulgaristan, bu yenilgiler üzerine Osmanlı Devleti ile diğer Balkan devletlerine başvurarak barış istedi. Bunun üzerine savaşı sonuçlandıran antlaşmalar yapıldı. İkinci Balkan Savaşını sona erdiren antlaşmalardan ilki, Bulgaristan ile diğer Balkan devletlerinin aralarında imzaladıkları 10 Ağustos 1913 tarihli Bükreş Antlaşmasıdır. Bu antlaşmaya göre Romanya ile Bulgaristan'ın yeni sınırı belirleniyor, Bulgaristan Güney Dobruca dahil, Tuna'nın güneyinde kalan önemli bir arazi parçasını, Romanya'ya bırakıyordu. Kavala Yunanistan'a terkediliyor, Makedonya'dan küçük bir arazi parçası Bulgaristan'a bırakılıyordu. Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında da 29 Eylül 1913 tarihinde İstanbul Barış Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre, Osmanlı Devleti ile Bulgaristan sınırını Meriç nehri belirlemekte, Dimetoka Türk sınırları içinde yer almaktadır. Bulgaristan'da kalan Türklerin mülkiyet hakları garanti altına alınmış­tır. Sırbistan ile barış antlaşması da 13 Mart 1914'de İstanbul'da imzalanmış, bu antlaşma ile Sırbistan'da kalan Türklerin durumları düzenlenmiştir[14]. Osmanlı-Yunan barışı ise 14 Kasım 1913'de imzalanan Atina Antlaşması ile gerçekleştirildi. Bununla Osmanlı Devleti, Yunanistan'ın Balkanlar'da ele geçirdiği topraklar ile Girit'in bu devlete ait olduğunu resmen kabul etti. Ayrıca Yunanistan'da kalan Türklerin sahip olacakları haklar ve durumları belirlendi. Ancak, 30 Mayıs 1913 tarihli Londra Antlaşması'nın beşinci maddesi gereğince, Ege adalarının geleceği büyük devletlerin kararına bırakıldığından mesele bu antlaşmada yer almamıştır[15]. Avrupa Devletlerinin Ege Adaları Üzerine Planları Londra Barış Antlaşması'nın imzalanmasından az sonra büyük devletlerin adalar konusundaki eğilimleri ve niyetleri ortaya çıkmaya başlamıştı. İngiltere Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey, 10 Haziran 1913 günü düşüncelerini Fransa'ya açıkladı. Buna göre, Çanakkale Boğazı'nın hemen ağzındaki Gökçeada ile Bozcaada Osmanlı Devleti'ne geri verilmeli, öteki adalar ise Yunanistan'a bırakılmalıydı. Adalar meselesi Güney Arnavutluk meselesine bağlanmalı ve bu iki mesele birlikte çözümlenmeliydi. Yani, Güney Arnavutluk sınırını boşaltmasına karşılık olarak, Gökçeada ve Bozcaada dışındaki öteki Ege adaları Yunanistan'a bırakılmalıydı. İngiltere, Aralık 1913'de Ege adalarının Yunanistan'a verilmesi için resmen harekete geçti. Altı büyük devlet arasında yapılan gizli görüşmeler sonucunda alınacak ortak karar daha sonra Türkiye'ye duyurulacaktı. Bu arada, Paris'in ünlü Le Temps gazetesi İngiliz planını ele geçirerek yayınladı. Haber, doğal olarak Türkiye'de büyük tepki uyandırdı. Sadrazam, ağır bir dille İstanbul'daki İngiliz Büyükelçisine: "İngiliz Hükûmeti Türkiye'nin yokedilmesini istiyor" dedi. İngiliz planını hiçbir zaman kabul etmeyeceklerini ve adalar yüzünden Türkiye'nin eninde sonunda savaşa gireceğini söyledi. Osmanlı Devleti'nin Londra Büyükelçisi Tevfik Paşa da İngiltere Dışişleri Bakanlığı'na bir nota verdi. Osmanlı Devleti, İngiliz tasarısını toptan ve önceden reddediyordu. Çanakkale Boğazı'na ve Anadolu kıyılarına yakın adaların Yunanistan'a verilmesini kabul etmeyecek ve bu adaları geri almak için bütün gücünü ortaya koyacaktı. Londra Büyükelçisi Tevfik Paşa'nın yanısıra, Berlin, Paris, Roma, Viyana ve Petersburg'daki Osmanlı büyükelçileri de üstüste girişimlerde bulunarak büyük devletlerin İngiliz önerileri yönünde karar vermelerini önlemeye çalıştılar, ama bu girişimler etkisiz kaldı. Almanya, Avrupa devletleri arasında ikilik oluşturmamak için İngiliz planına karşı çıkmayacağını bildirdi. Avusturya ile İtalya da, müttefikleri olan Almanya'dan ayrılmak istemiyorlardı. Fransa ise zaten İngiliz planını önceden kabul etmişti. İngiliz planına karşı biraz da olsa Rusya direndi. Rusya, Çanakkale Boğazı önündeki Gökçeada ve Bozcaada'dan başka Limni ve Semadirek adalarının da Türkiye'ye bırakılması gerektiği görüşündeydi. Ancak İngiltere karşısında Rusya da geriledi. Sağlanan görüş birliği üzerine, 14 Şubat 1914 günü altı büyük devletin Ege adaları konusundaki ortak kararları bir nota ile Babıâli'ye bildirildi. Gökçeada, Bozcaada ve Meis Osmanlı Devleti'ne bırakılıyor, Yunan işgalindeki öteki adalar ise Yunanistan'a veriliyordu. Yunanistan bu adaları silahlandırmayacak, tahkim etmeyecek, askerî amaçlarla kullanmayacaktı. Adalar ile Anadolu arasında kaçakçılığı önlemek için de etkin tedbirler alacaktı[16]. Büyük devletler, aynı nitelikte bir notayı 13 Şubat 1914'de Atina'ya verdiler. Nota ile Ege adalarının Yunanistan'a verildiğini, ancak Yunanistan'ın da Güney Arnavutluk'tan çekilmesi gerektiğini bildirdiler. Babıâli, bunun üzerine 15 Şubat 1914 tarihinde büyük devletlere bir nota göndererek, bu karara itiraz etti. Fakat onlardan olumlu bir cevap alamadı. Bundan sonra meseleye diplomatik yollarla çözüm aramaya girişti. Ancak bu alanda da bir sonuca ulaşamadan Birinci Dünya Savaşı başladı. Böylece Ege adaları İtalya ve Yunanistan'ın elinde kaldı[17]. ----------------------------------------------------------------- [1] Hatipoğlu, a.g.e., s.57. [2] Uçarol, a.g.e., s.356-359. [3] Hamza Eroğlu, Türk İnkılâp Tarihi, Ankara 1990, s.70. [4] Uçarol, a.g.e., s.359-360. [5] Eroğlu, a.g.e., s.70. [6] Uçarol, a.g.e., s.365. [7] Şimşir, a.g.e., c..II, s.XVIII. [8] Şimşir, a.g.e., c.I, s.LIV-LV. [9] Afif Büyüktuğrul, "Osmanlı (Türk)-Yunan Deniz Silahlanma Yarışı", Belleten, XXIX/156 (Ekim 1975), s.732. [10] Uçarol, a.g.e., s.366-367. [11] Şimşir, a.g.e., C.II, s.XIX. [12] Uçarol, a.g.e., s.367-368. [13] Şimşir, a.g.e., C.II, s.XXII. [14] Eroğlu, a.g.e., s.71-72. [15] Uçarol, a.g.e., s.370-371. http://www.devletarsivleri.gov.tr
 
  Bugün 98 ziyaretçi (181 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol