TÜRK SİBER SAVUNMA KUVVETLERİ
  Fatih'in Sırbistan Seferi
 
Fâtih'in, İstanbul'u fethinden sonra Balkanlar'da büyük karışıklıkların meydana geldiği bilinmektedir. İlk bakışta bu karışıklıkların Osmanlı'ya pek zararı dokunmayacak gibi görünüyor olmaları, Osmanlıların o havaliye bigane kalmaları için bir sebep değildi. Bunun için Osmanlılar, Orta Avrupa ve Kuzeyden gelebilecek bir tecavüze karsı ülkelerini kolayca müdafaa edebilmek için tedbirler almak zorunda idiler. Kaynakların verdiği bilgiye göre, fethi müteakip her taraftan tebrik için gelen elçi heyetleri arasında Sırp Kralı Georges Brankovitch'in gönderdiği heyet de vardı. Tarihlerimizde, Vilkoğlu diye tanıtılan Sırp Kralı Brankovitch, ikiyüzlü bir siyaset takip ediyordu. Bir taraftan tebrik için gönderdiği elçi heyeti ile vaktiyle Osmanlılardan aldığı kalelerden bir kısminin anahtarlarını geri verirken, öte taraftan da Ulah ve Macarlarla münasebetlere girişiyordu. Vergisini de zamanında vermiyordu. Kritovulos, Sırp Kralı Brankovitch'in bu ikiyüzlülüğünü su ifadelerle nakl etmektedir: "O, saltanatının neye bağlı oldugunu iyice anladığından pâdişahin babasına (Sultan İkinci Murad) ve Fâtih Sultan Mehmed'e daima itaat edip vergisini de zamanında öderdi. Fakat bir müddet sonra gizli bazı fikirler beslediği, durumundan anlaşılmıştı. Zira vergisini zamanında vermediği gibi, pâdişahla yaptığı anlaşmaya riayet etmeyip Macar ve Ulah'larla Osmanlılar aleyhine olacak sekilde münasebetlerde bulunmaya başladı." Casusları vâsıtasıyla bu durumdan haberdar olan Fâtih, tebrik için gelen Sırp elçilerine iltifat etmemiş ve teslim etmek istedikleri kalelerin kafi olmadığını, vaktiyle Osmanlılardan alınan kalelerin tamamının iade edilmesi gerektiğini söylemişti. Buna razı olmayan Sırp Kiralı, Osmanlı topraklarına tecavüze başlamış, hatta bu yüzden Üsküp yolu kapanarak gidiş ve gelişler durmuştu. Hoca Sa'duddin, bütün bu bilgileri verdikten sonra "hatta Üsküp yolu mesdud olup âyende ve revende (gelip gidenler, yolcu, ibn sebil) meci' ve zehabtan munkati' oldu" diyerek Sırp Kralı'nın sebep oldugu olayları anlatır. Bu arada Türk şehir ve kasabalarından bazılarının Sırplar tarafindan yağma edildiğini, Pistine kadısının arzından öğrenen Pâdişah, bir taraftan akıncıları Sırbistan üzerine gönderirken, öte taraftan da Sırp Kralı'na haber yollayarak Sırp topraklarının Lazar'ın oğlu Stephan'a ve dolayısıyla kendisine ait oldugunu söyleyerek, Sırbistan'ı terk etmesini istemişti. Bununla beraber Sofya şehrini kendisine ihsan edebileceğini söyleyen Pâdişah, bu sekil kabul edilmediği takdirde, Sırbistan aleyhine harekete geçebileceğini bildirmişti. Haberi götüren elçi, yirmi beş günde geri dönmek için emir almıştı. Geç kaldığı takdirde öldürülecekti. Halbuki Sırp Kiralı bu tarihlerde Tuna'nın öbür tarafında bulunuyordu. Bu halden faydalanan Sırp ileri gelenleri, Fâtih'in elçisini oyalamaya çalışıyorlardı. Böylece zaman kazanarak savaş için hazırlıklarını tamamlamak istiyorlardı. Elçi bunu hissettiğinden, zamanında Pâdişahi durumdan haberdar etti. Bunun üzerine Fâtih Sultan Mehmed, ordusunun toplanmasını bile beklemeden yirmi bin kişilik bir kuvvetle Sırbistan üzerine hareket etti. Böylece Sırbistan'a ilk sefer başlamış oldu. Ordunun büyük kısmi Sivricehisar (Ostrowtz)'da Pâdişaha ulaştı. Yapılan kuşatmalarda birçok kale zapt edilemezine rağmen bazıları da alınamamıştı. Bununla beraber Türk ordusu, büyük basarılar sağlamış sayılırdı. Bu başarılarına yenileri eklenebilirdi. Fakat Pâdişah, birdenbire sefere nihayet vererek Edirne'ye döner. Kaynaklarımızın tamamı bu dönüşten bahs etmekle birlikte sebebinin ne oldugunu zikretmezler. Bu arada, Sırp ve Macar birleşik ordusu, Sırbistan'da bırakılmış bulunan Firez Bey oğlunu maglub edip bir kişim Osmanlı topraklarını elde ederler. Buradaki savaş, Macarların lehine sonuçlanmakla birlikte Jan Hunyad, yalnız kendi ordusu ile Fâtih Sultan Mehmed'e karsı savaşamayacağını idrak ederek 1454 yılının sonuna doğru Imparator Friedrich'e bir mektup yazarak Sırbistan hadiselerini anlatmış ve Hıristiyanlığın kurtulmasının bir Haçlı ordusu ile mümkün olacağını bildirmişti. Bunun üzerine mesele Frankfurt'ta ve Wienerisch-neustad't'de toplanan meclislerde müzakere edilmiş ve Hunyad'a yardımcı bir kuvvetin verilmesi kabul olunmuştu. 1454-1455 kişini Edirne'de geçirmekte olan Fâtih'in, harp hazırlıklarına başladığı görülmekte, fakat bu hazırlıkların neresi için oldugu bilinememekteydi. Bu sıralarda hudut komutanlarından Evrenoszâde İshak oğlu Isa Bey, Sırpların, Osmanlılara karsı bir savaşa hazırlandıklarını, fakat iç durumu iyi olmayan Sırbistan'ın kolayca zapt edilebileceğini bildiriyordu. Bir fesat kaynağı olan Sırbistan'ın zapt edilmesi, pâdişahin, Batı'daki gayelerinin tahakkuku için gerekiyordu. Ayrıca bu devletin bulunduğu coğrafî ortam da, bunu gerekli kılıyordu. Bu yüzden hükümdar, 1455 baharında Edirne'den hareket ederek Sırbistan üzerine yürüdü. Burada basta madenleri ile meşhur olan Novaberda şehrinin alınmasına karar verilir. Gerçi bu şehir, Sultan İkinci Murad zamanında Osmanlıların eline geçmişti. Fakat Segedin antlaşması ile yine Sırplara terk olunmuştu. Bu şehir, Osmanlıların eline geçtikten ve birkaç kale daha feth olduktan sonra Fâtih Sultan Mehmed, Karaca Paşa'yı Sırbistan'ı yağmaya memur ederek kendisi ceddi (dedesi) Sultan Birinci Murad'ın sehid edildiği Kosova'ya gelir. Bu müddet zarfında isini bitiren Karaca Pasa, burada orduya katılmıştı. Buradan da hep birlikte önce Edirne, arkasından da İstanbul'a dönülmüştü.
 
  Bugün 54 ziyaretçi (113 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol