TÜRK SİBER SAVUNMA KUVVETLERİ
  İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek: SCHWARZ’IN BİLİM DERSİ VE HİRSCH’İN MASASI!
 

Nazilerden kaçıp İstanbul’a gelen bilim adamlarıdır onlar. Öğrencilerinin öğrencisi olduk. Schwarz, Röpcke, Hirsch, Reuter, Koschacker ve diğerleri, Türkiye’de bilimin gelişmesine büyük emekler verdiler. Hepsi Atatürk Türkiyesinde birer Türk olup çıkmışlardı. ABD üniversiteleri çok yüksek şerefiyelerle onları davet etmişlerdi; ama Türkiye’yi yeğlemişlerdi. Nedeni, Atatürk Türkiyesindeki aydınlanma ortamına ve bilim özgürlüğüne duydukları güvendi. Böyle açıklamışlardı. İki Schwarz vardır. Birisi, Roma hukukçusudur; babamın İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki hocası. İkinci Schwarz, mikrobiyolojinin kıdemlilerinden. O da bilginlerin haslarından. Kırmızı renkli sıvı İstanbul Tıp Fakültesi’nde 1940’lı yıllardaki öğrencisinden dinledim. Birinci sınıfın ilk biyoloji dersi. Schwarz, elinde bir tüple sınıfa giriyor. Daha merhaba demeden öğrencilerine soruyor: Bu tüpün içindeki ne? Bütün sınıf hep bir ağızdan bağırıyor: Kan hocam kan, kan! “Hayır” diyor Schwarz, “Bu tüpün içindeki kırmızı renkli bir sıvıdır. Şu anda gözlerimize güvenerek söyleyebileceğimiz tek şey budur. Kan olduğunu nereden çıkartıyorsunuz, mikroskopta bakıp incelediniz mi?” Ders böyle başlıyor. Terinin kokusu sinmiş gibi gelirdi Nazi zulmünden kaçıp gelmişlerdi. Yıllarca Ankara Hukuk Fakültesi’nde onlardan birinin masasında çalıştım. “Prof. Hirsch’in masaları” denirdi. Hâlâ duruyor mu, yoksa ardiyeye mi atıldılar, en kıymetli emanetlerdir onlar. Prof. Hirsch, dünya ölçeğinde bir Medeni Hukukçuydu; dar uzman değil, “dört başı mamur” denen nitelikte bir hukuk bilgini. Geldiği zaman, yeni masalar ısmarlanacak, tecrübesine dayanarak çizimini o yapmış. Bilimsel çalışma için çok iyi tasarlanmış masalardı. 1967 yılıydı galiba, masalar yenilenecek, gösterişli masalar geldi, ben Hirsch’in masasından vazgeçmedim, onun “rahle-i tedrisindeymiş” gibi hissederdim, terinin kokusu sinmiş gibi gelirdi bana. Yeni gelen masalardan hayır gelmedi, kısa zamanda döküldü hepsi. Üzerinden çalışanlar yakınırlardı. Ama Hirsch’in masası kale gibi sağlamdı, her şey ince ayrıntısına kadar düşünülmüştü. ABD’nin davetlerini reddetmiş, “Atatürk’ün Türkiyesinin özgürlüğünü” seçmişlerdi Nazilerden kaçıp İstanbul’a gelen bilim adamlarıdır onlar. Öğrencilerinin öğrencisi olduk. Babamızdan, onlardan feyz alanlardan dinledik hep ilim ve irfanlarını. Schwarz, Röpcke, Hirsch, Reuter, Koschacker ve diğerleri, Türkiye’de bilimin gelişmesine büyük emekler verdiler. Hepsi Atatürk Türkiyesinde birer Türk olup çıkmışlardı. Çoğu Türkiye’de kaldı. Onlardan biri olan Ernst Reuter, Nazilerin yıkılmasından sonra, Almanya’ya dönmüş, Berlin Belediye Başkanı olmuştu. Ermeni soykırımı yalanına karşı 18 Mart 2007 günü Berlin’de Talat Paşa Mitingini onun adıyla anılan Ernst Reuter Meydanında yapmış ve Almanlara seslenmiştik: “Yine Ernst Reuter gibi Nazi zulmünden kaçmak zorunda kalırsanız, Türkiye’nin kucağı sizlere her zaman açıktır.” ABD üniversiteleri çok yüksek şerefiyelerle onları davet etmişlerdi; ama Türkiye’yi yeğlemişlerdi. Nedeni, Atatürk Türkiyesindeki aydınlanma ortamına ve bilim özgürlüğüne duydukları güvendi. Böyle açıklamışlardı. Niye yazdık bu satırları? Geçenlerde BOP Eşbaşkanı, Cumhuriyeti ırkçılıkla ve kafatasçılıkla suçlamıştı. Çünkü o dönemde antropoloji (insanbilim) araştırmaları yapılmış. Oysa Atlantik öncesinin Türkiyesi, Nazilerin ırkçılığından ve yobazlığından kaçan bilim adamlarının sığınağı idi. BOP Eşbaşkanı, o suçlamaları yapınca aklıma Schwarz’ın ilk biyoloji dersi geldi. Antropoloji nedir bilmeyenler, kafatasını kafatası olarak görmez. Her gördüğü nesneyi, kendi kafasındaki tasların içine yerleştirir.
 
  Bugün 77 ziyaretçi (96 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol